Toprak yerini kuma bıraktı, kum ayaklarımın altında serin ve sıktı, sonra çakıl taşlarının üzerindeydim ki taşlar hiçbir zaman canımı acıtmazdı ve sonra, nihayet, dalgalar.
Üstüne battaniye gibi sarılmış ipekler vardı, tutup aldım. Bileğinde çiçeklerden bir bilezik vardı, çekip aldım. Alnından öptüm ve fısıldadım, "Üzgünüm, kızım."
Mükemmelliğin ta kendisiydi; kurdelelerinin kıvrımlarından altına boyanmış sandaletlerine kadar her noktası. Ne kabuk tutmuş bir yarası vardı ne tırnaklarının altında kum. Hiç keçi kovalamamış, hiç itaatsizlik etmemişti.
deniz koktuğu için saklamayı sevdiği kum çanağını buldum ve yere biraz kum döktüm. Paphos, yazdım. Daha fazlasını yazmak isterdim ama bildiğim az çok bundan ibaretti.