"Şarap için, dans ederek, şarkı söylerek, sevişerek doğaya dönün.." (
Kayıp Tanrılar Ülkesi
Kayıp Tanrılar Ülkesi
) diyen Dionysos ile Ariadne'nin tanışma hikayesi hep hoşuma gitmiştir: Minator'u öldürmeye gelen Theseus, Ariadne'nin yardımıyla başarılı olur ancak Ariadne'ye olan sözünü tutmayıp, eve dönüş yolunda onu bir adada bırakmıştır. Dionysos'un bu adaya yolu düşer ve Eros'un okları da işin içine girince aşık olurlar. Düğününde karısına dokuz taşlı bir taç hediye edip, aşklarını ölümsüzleştirmek için tacı gökyüzüne fırlatırlatırlar ve o taç, Kuzeytacı Takımyıldızı'na dönüşür. Bir yerde şöyle bir yazı okumuştum; "Güzel bir yaz akşamı, temmuz ayının herhangi bir gününde, akşam saat 21:00 civarında başınızı gökyüzüne çevirirseniz, orada her zamankinden daha parlak şekilde, Kuzeytacı takımyıldızını görebilirsiniz. Ariadne'nin tacındaki yıldızların, yaşadığınız acıların belki de daha büyük zorluklara gene olduğunu söyleyip, göz kırptığını hissedebilirsiniz."
Bazı Peygamber Kıssaları ve Yabancılaşma
Batılı fikirlerin yanında, aslında yabancılaşmanın benzer durumlarına Orta Doğu'da binlerce yıldır anlatılagelmiş İbrahimî dinlerdeki peygamber kıssalarında da rastlarız. Dinlerde peygamber vasfındaki kişiler, sadece birer tarihî kişilikten ibaret değillerdir. Hikâyelerde hep belirli durumların sahnesi hâline gelirler. Bu olgu sahnelerinin yabancılaşma olgusuna da sahne oldukları görülür. Örneğin Âdem, hikâyelerde, Tanrı'ya itaatsizlik neticesinde kovulduğu cennet tasviriyle beraber bahsedilir. Bilincin evinden kovuluşu, gücünü asla kaybetmeyen mitin öz konusudur ve ifadesi Âdem'in kendini içinde doğrudan bulduğu "bilinçsizlik"te tasavvur edilir. Nuh ile Nuh Tufanı hikâyesinde de, olumsuz davranışları nedeniyle Tanrı tarafından helâk edilecek topluma yabancılaşıp toplumdan kaçarak doğaya dönüş konu alınır. Nuh, hikâyenin devamında toplumdan yabancılaşmasının neticesi olarak rahmeti keşfeder. Lut hikâyesinde de konu, kavminin Lut'a erdem ve değer yargıları açısından yabancılaşmasıdır. Öte yandan İbrahim hikâyesinde üç tür yabancılaşma birden görülür: Allah'ın takdirine icabet ile taşma, göçtüğü memlekette yabancı olma ve kendi üzerine dönüşü ile bereketlenme. Bunlardan anlıyoruz ki, bahsi geçen peygamberlerin ve bahsi geçmemiş diğer peygamberlerin ya da tarihî kişiliklerin hikâyelerinde ve hatta eski zaman mitlerinde yabancılaşma kavramı, insanlığın ortak bilincinin yansıması ve derdi olarak yer almıştır.
Reklam
insan doğayla buluşmalı
DAĞLI BİR BİLGEYLE SOHBET - Öcalan üçüncü doğadan bahsediyor. Birinci ve ikinci doğanın üst bir formasyonda sentezlenmesini ekolojik sorunların çözümü olarak değerlendiriyor. Bu konuda derinliğin var mı pirim / Birinci ve ikinci doğanın tahakküm temelinde olmadan birbirlerini üretebilecekleri bir doğadır kast - Tahakküm derken insanın toprağı
Uzun aradan sonra dönüş
Doğaya saldım kendimi bir ağaç misali Köklerim salıyorum toprağa Tıpkı seni kalbimde köklendirdiğim gibi Şimdi baharı beklemek gerekiyor eşsiz bir çiçek uğruna Eşsiz dediğim bu çiçek cennet mucize emsali Çiçeğe aşk derler bu fani dünyada Şimdi bu aşkı bahar bir güzel yeşertmeli Zahmetlidir yeşertmek bir şeyi bu hayatta Oysa gülü seven dikenine katlanmayı bilmeli.
Gılgamış'ın Şifreleri & Yasak Elma
Gılgamış - Yasak Elma - Avcı Toplayıcılık ve Tarım - Adem ve Havva >>> GILGAMIŞ , insanlık tarihinin kültürlenme sürecinin mitidir. Bir dönemden bir başka döneme geçişi ifade etmektedir. Yazısız dönemde başlayan ve yazılı dönemde yaşamaya devam eden bir mittir. Avcı-toplayıcı yaşam biçiminden yerleşik yaşam biçimine oradan da kentsel yaşam biçimine geçişin özelliklerini taşır. Enkidu'nun hayvanlar gibi ormanda yaşaması ve otları hayvanlar gibi yiyip suyu hayvanlar gibi içmesi hayvanların ve bitkilerin dilinden anlıyor olması avcı-toplayıcı yaşam biçimini sembolize eder. Onun ormandan alınıp kente getirilmesi bir fahişe ile sevişmesinden sonra gerçekleşir. Bu sevişme, Enkidu'yu yaşam biçiminden eder. Buradaki mesaj cennetten kovulma mesajıdır. Cinsellik cennetten kovulmaya en büyük sebeptir. Doğadan, kültür dünyasına geçiştir. Enkidu, yıkanıp giyinmiş, insan gibi sofrada yemek yemiş ve içki içmişti. Savanına geri dönemezdi. Cinsellik nüfus demektir. Nüfusu hızla artan insanı doğa beslememeye başlamıştı. Bu nedenle toplayıcılıktan vazgeçmeli, diğer hayvanlar gibi doğada otlamamalıydı. O artık kendi ürettiği besinlerle sofrada, şölenlerde ve ziyafetlerde karnını doyurmalıydı. Daha doğrusu karın doyurma dönemi bitmiş damak zevki dönemi başlamıştı. Kıllı bedenden giysili bedene dönüş gerçekleşmişti. İnsan doğaya karşı verdiği mücadelede önemli bir başarı kazanmıştı.
İyi olmaya çalışın, bir yerlerinizden bir şey eksilmez.. Doğaya güzel enerji verirseniz, doğada size güzel geri dönüş yapar..
Reklam
24 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.