Batılı fikirlerin yanında, aslında yabancılaşmanın benzer durumlarına Orta Doğu'da binlerce yıldır anlatılagelmiş İbrahimî dinlerdeki peygamber kıssalarında da rastlarız. Dinlerde peygamber vasfındaki kişiler, sadece birer tarihî kişilikten ibaret değillerdir. Hikâyelerde hep belirli durumların sahnesi hâline gelirler. Bu olgu sahnelerinin yabancılaşma olgusuna da sahne oldukları görülür.
Örneğin Âdem, hikâyelerde, Tanrı'ya itaatsizlik neticesinde kovulduğu cennet tasviriyle beraber bahsedilir. Bilincin evinden kovuluşu, gücünü asla kaybetmeyen mitin öz konusudur ve ifadesi Âdem'in kendini içinde doğrudan bulduğu "bilinçsizlik"te tasavvur edilir.
Nuh ile Nuh Tufanı hikâyesinde de, olumsuz davranışları nedeniyle Tanrı tarafından helâk edilecek topluma yabancılaşıp toplumdan kaçarak doğaya dönüş konu alınır. Nuh, hikâyenin devamında toplumdan yabancılaşmasının neticesi olarak rahmeti keşfeder.
Lut hikâyesinde de konu, kavminin Lut'a erdem ve değer yargıları açısından yabancılaşmasıdır.
Öte yandan İbrahim hikâyesinde üç tür yabancılaşma birden görülür: Allah'ın takdirine icabet ile taşma, göçtüğü memlekette yabancı olma ve kendi üzerine dönüşü ile bereketlenme.
Bunlardan anlıyoruz ki, bahsi geçen peygamberlerin ve bahsi geçmemiş diğer peygamberlerin ya da tarihî kişiliklerin hikâyelerinde ve hatta eski zaman mitlerinde yabancılaşma kavramı, insanlığın ortak bilincinin yansıması ve derdi olarak yer almıştır.