Tarih, anlaşılmaz maksadına doğru ilerlerken, zaman zaman ileriye doğru bir hamle yapmak üzere akıl almaz geri dönüşler yapar ve kasırga sellerinin en dayanıklı setleri ve bentleri yıkması gibi, hukukun kuşaktan kuşağa aktarılan duvarlarını yıkar; böyle ürkünç anlarda insanlık, güruhların kanlı hiddetine, sürülerin köle uysallığına geri dönmek istermiş gibi olur. Lakin her selden sonra olduğu gibi, sular geri çekilmek durumundadır; bütün despotluklar kısa sürede eskir ya da soğur, bütün ideolojiler ve onların geçici zaferleri kendi zamanları içinde sona erer. Bu nedenle yalnızca düşünce özgürlüğü fikri, fikirlerin fikri, hiçbir zaman yenilmez her zaman geri döner çünkü ruh ebedidir. Dışsal olarak, geçici biçimde susturulacak olduğunda gerilere, vicdanın en derin bölgesine, hiçbir tehlikenin erişmeyeceği bir yere sığınır. Bu yüzden muktedirlerin ağzını kapatarak özgür ruhu mağlup ettiklerini sanmaları boşunadır. Çünkü her yeni doğan insanla birlikte yeni bir vicdan doğar ve daima birileri çıkıp fikrî görevini yerine getirmesi, insanlığın vazgeçilmez hakları uğruna eski kavgaya yeniden başlaması gerektiğini hatırlar ve her zaman bütün Calvin'lere karşı bir Castellio ayağa kalkar, iktidarın bütün zorbalığına karşı düşüncenin mutlak bağımsızlığını savunur.
Bununla beraber ilk olarak duyduğu ve sonuna kadar da sürdürdüğü şey gururdu. Biraz garipsenecek bir gurur. Çünkü, İstanbullu Hoca ile papazı, meyhanedeki Rumlarla buradaki cemaati birbiriyle karşılaştırmasından doğmuştu bu gurur.
Bu karşılaştırmayı elinde olmadan yaptı ve sonunda İstanbullu Hoca'yı daha akıllı, daha bilgili, daha güzel dilli buldu. Papaz sinsi, hileci ve dalavereci idi... İkiyüzlü idi. Beride Rumların farfaracılığına, nankörlüğüne ve kahpeliğine karşı burada dinleyen; doğru mu, değil mi diye düşünen, doğru yolu bulmak için çalışan insanlar vardı. Salih seziyordu ki, bu cemaat doğru dedi mi bir, artık dağılmaz, yenilmez, dağları devirirdi. Bu cemaati Salih tıpkı tıpkısına kendisine benzetiyordu:
"Doğruyu bulmak da mesele ha..." diye mırıldandı ve aynı anda bir Hoca'ya, bir de Doktor Bey'e baktı. Doktor ona, iğne üstünde oturuyormuş gibi geldi.
Bill Gates bir keresinde şöyle demişti: "Başarı kötü bir öğretmendir. Zeki insanların zihnini çelerek kaybetmeyeceklerini düşünmeye iter."
İşler aşırı derecede iyi giderken, bunun düşündüğünüz kadar iyi olmadığını anlayın. Yenilmez değilsiniz ve size başarıyı getirenin şans olduğunu kabul ediyorsanız, o halde hikayenizi aynı hızla tersine çevirebilecek olan kuzeni riske de inanmalısınız.
Fakat aynı şey tersi için de doğru.
Başarısızlık berbat bir öğretmen olabilir; çünkü bazen, yalnızca riskin acımasız gerçeklerini düşündükleri kimi zamanlarda, zeki insanların zihnini çelerek korkunç kararlar vermiş olduklarını düşünmeye iter. Başarısızlıkla başa çıkmanın püf noktası, finansal yaşamınızı, kötü bir yatırımın ve ulaşılamamış bir finansal hedefin sizi tamamen bitirmeyeceği, böylece de olasılıklar lehinize dönünceye kadar oyunda kalmaya devam edebileceğiniz şekilde düzenlemektir.
Ancak daha da önemlisi, başarıda şansın rolünü giderek daha iyi anladıkça, riskin rolü kendimizi affetmemiz ve başarısızlıkları yargılarken anlayışa yer bırakmamız gerektiği anlamına gelir.
"Eğer bu dünyadaki her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen bir tanrı varsa o tanrının önünde diz çöküp zihnimde hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar berrak bir sezgi yeteneği vermesini isterdim ondan. Beni bu işkenceden kurtarması için de yalvarırdım kendisine. Ya da tüm bu maruz kaldığım aşılmaz, yenilmez, çözülmez kötü insanları birer dürüstlük abidesine dönüştürmesini isterdim. Böylece ruhum onlarla uyum içinde yaşamayı becerir de bir parça olsun huzur bulabilirim. Çünkü şu anda yürüdüğüm yol beni alıp alıp hep o aynı iki kapının önüne götürüyor. Ya insanlara ön yargısız yaklaşıp, insanlarla iletişim kurup onlar tarafından kandırılan bir aptalım ya da onlara sürekli şüpheyle yaklaştığım için doğru dürüst iletişim kuramayan bir paranoyağım. Endişeliyim, kararsızım, mutsuzum!.. Eğer bütün bir ömür böyle sürüp gidecekse!.. İnsan olmak ne kadar zormuş!"
"Aslında," diye devam etti Hasan. "Yüreğimin derinliklerinde hala gençliğimdeki o masalları, Mehdi 'yle ve Peygamberle ilgili sırlarla dolu hikayeleri özlediğimi hissetmyor değilim. Yaşadığım hayal kırıklığının açtığı yara hala kanıyor. Hala canım yanıyor. Ama anlatılanların hiçbirinin doğru olmadığını ileri süren düşüncenin
“Geçmişi düşündüğümde– hemen hemen yenilmez zorluklarla dolu olan geleceği düşündüğümde, sevmediğim ve kaytarmak istediğim ,ya da tabiatımın kötü yanının kaytarmak istediği onca güç çalışmayı düşündüğümde ; bana dönük hep bana bakan gözleri düşündüğümde- başaramazsam suçun nerede, kimde olduğunu bilecekler, bana ufak tefek serzenişlerde bulunmayacaklar, doğru ve erdemli olan–—saf altından olan—her konuda denenmiş ve eğitilmiş olduklarından, yalnızca yüzlerindeki anlam neler diyecek bana: Sana yardımcı olduk, sana ışık verdik elimizden gelen herşeyi yaptık senin için, gerçekten dürüst bir çaba gösterdin mi?
Geçmişi düşündüğümde -hemen hemen yenilmez zorluklarla dolu olan geleceği düşündüğümde, sevmediğim ve kaytarmak istediğim, ya da tabiatımın kötü yanının kaytarmak istediği onca güç çalışmayı düşündüğümde; bana dönük, hep bana bakan gözleri düşündüğümde- başaramazsam suçun nerede, kimde olduğunu bilecekler, bana ufak tefek serzenişlerde bulunmayacaklar, ama doğru ve erdemli olan -saf altından olan- her konuda denenmiş ve eğitilmiş olduklarından, yalnızca yüzlerindeki anlam neler diyecek bana: Sana yardımcı olduk, sana ışık verdik elimizden gelen her şeyi yaptık senin için, gerçekten dürüst bir çaba gösterdin mi? Hak ettiğimiz karşılık nerede? Tüm uğraşmalarımızın meyvası nedir? Anlıyorsun ya! Bütün bunları ve benzeri bir sürü şeyi -hepsini sıralamak olanaksız- düşündükçe, tüm güçlükleri, biz yaşlandıkça azalmayıp çoğalan dertleri, acıları, düş kırıklıklarını düşünüp başarısız olmak, rezil olmak korkularına kapıldıkça, ben de, ben de özlüyorum senin özlediğini. Keşke her şeyden uzak olsaydım, diyorum.
Bill Gates bir keresinde şöyle demişti: "Başarı kötü bir öğ retmendir. Zeki insanların zihnini çelerek kaybetmeyecekle rini düşünmeye iter:'
işler aşırı derecede iyi giderken, bunun düşündüğünüz kadar iyi olmadığını anlayın. Yenilmez değilsiniz ve size başarıyı geti renin şans olduğunu kabul ediyorsanız, o halde hikayenizi aynı hızla tersine çevirebilecek olan kuzeni riske de inanmalısınız.
Fakat aynı şey tersi için de doğru.
Başarısızlık berbat bir öğretmen olabilir; çünkü bazen, yal nızca riskin acımasız gerçeklerini düşündükleri kimi zaman larda, zeki insanların zihnini çelerek korkunç kararlar vermiş olduklarını düşünmeye iter. Başarısızlıkla başa çıkmanın püf noktası, finansal yaşamınızı, kötü bir yatırımın ve ulaşılama mış bir finansal hedefin sizi tamamen bitirmeyeceği, böylece de olasılıklar lehinize dönünceye kadar oyunda kalmaya de
vam edebileceğiniz şekilde düzenlemektir.
Ancak daha da önemlisi, başarıda şansın rolünü giderek
daha iyi anladıkça, riskin rolü kendimizi affetmemiz ve ba şarısızlıkları yargılarken anlayışa yer bırakmamız gerektiği anlamına gelir.
Şimdi, şanslarını zorlayan iki adamın hikayesine bakalım.
Isabel onun o gece gelip gelmeyeceğini kestiremiyordu. Winter,
sınıfta paylaştıkları o yakıcı öpücüğün dışında, onu yeniden görmek istediğine dair herhangi bir imada bulunmamıştı.
Isabelle yemden yatmak istediğine dair hiçbir şey söylememişti.
Fakat Isabel yine de herkes yattıktan sonraki geç saatlerde
kendini kütüphanede bulmuştu. Rafların
Sabahleyin yataktan kalkıp, kahvaltı edip divanına uzanınca başını ellerine alır, gücünü kuvvetini esirgemeden düşünceye dalardı. Sonunda kafası bu sıkı çalışmadan yorulur ve rahat bir vicdanla kendi kendine, "Eh, bugün insanlık için yeterince çalıştım." derdi. O zaman Oblomov biraz dinlenmeye karar verir, çalışma yatışını değiştirerek
"- Benimdi, diye devam etti. Aşağı yukarı ilk karşılaşmamızdan beri, bir an önce benim olması için yenilmez bir arzu duyuyordum... Benim olsun, kimseye bakmasın, benden başka kimseyi görmesin istiyordum. Demin Katya çok doğru söyledi, onu acır gibi seviyordum, içimde, hele yalnız kaldığım zaman azap derecesinde zorlu bir arzu uyanıyordu... Onun hep son derece mutlu olmasını isterdim. Yüzüne, yüzündeki o ifadeyi bilirsin ya, heyecan duymadan bakamıyor- dum; hiç kimsede böyle bir yüz ifadesi yoktur! Gülse buz kesilip tir tir titriyordum; doğru söylüyorum!"
Benim içimde de dalgalar yükselir. Kabarır ve geriye doğru kamburlaşır. Binicisi tarafından ilk önce mahmuzlanan ve sonra geri çekilen görkemli bir at gibi yeni bir arzunun, altımda yükselen bir şeyin bir kez daha farkındayım. Yolu eşelerken durduğumuzda bize doğru ilerleyen hangi düşmanı algılıyoruz şimdi? Ölüm bu. Evet düşmanımız ölüm. Genç bir adamın saçı, Hindistan'da dört nala süren Percival'ınki gibi arkaya yatarak uçan saçlarımla ve mızrağımla ona karşı sürüyorum. Ölüme karşı... Mahmuzluyorum atımı. Kendimi daha sonra savuracağım yenilmez ve inatçı bir şekilde, ey ölüm!
Ve dağıldı kıyıda dalgalar...
Geçmişi düşündüğümde -hemen hemen yenilmez zorluklarla dolu olan geleceği düşündüğümde, sevmediğim ve kaytarmak istediğim, ya da tabiatımın kötü yanının kaytarmak istediği onca güç çalışmayı düşündüğümde; bana dönük, hep bana bakan gözleri düşündüğümde- başaramazsam suçun nerede, kimde olduğunu bilecekler, bana ufak tefek serzenişlerde bulunmayacaklar, ama doğru ve erdemli olan -saf altından olan- her ko- nuda denenmiş ve eğitilmiş olduklarından, yalnızca yüzlerindeki anlam neler diyecek bana: Sana yardımcı olduk, sana ışık verdik elimizden gelen her şeyi yaptık senin için, gerçekten dürüst bir çaba gösterdin mi? Hak ettiğimiz karşılık nerede? Çabalarımızın meyvesi nedir? Anlıyorsun ya! Bütün bunları ve benzeri bir sürü şeyi hepsini sıralamak olanaksız düşündükçe, tüm güçlükleri, biz yaşlandıkça azalmayıp çoğalan dertleri, acıları, düş kırıklıklarını düşünüp başarısız olmak, rezil olmak korkularına kapıldıkça, ben de, ben de özlüyorum senin özlediğini. Keşke her şeyden uzak olsaydım, diyorum