Bir Martıyı Ağlattın Sen
bir martıyı ağlattın işte
bir çocuk garanti intihar eder artık
kütür kütür küfrediyor gece imanıma
bir yaprak kırılıp suya düşüyor
su yaralanıyor su kanıyor şelale!
ah nasıl titredim tensiz
bir piyanist büküldü sanki
kesişen ayrışık doğrular gibi
çarpışıverdim yüzünle. Yüzün
öyle düzgün suna bir elyazısı
yüzün yüzüme aksedince
yüzün ayna alnımda
yüzün uzun hüzünlü bir alınyazısı!
bitmemiş bir ömrün yalanısın
sen: kabuslarımın tabiri
çocukluğumun arta kalanısın!
öldüreceğim kendimi dudaklarınla
dudaklarin etle, şehvetle seferber
sen! bana inen son kutsal kitap
son fakir yatır
son aciz peygamber!
bir martıyı ağlattın işte
bir çocuk garanti intihar eder artık
"Eğer yenilgi öksüzse ve utkunun yüz babası varsa, yalanın da birçok çocuğu vardır. Buna karşın doğrunun soyunu sürdürecek kimsesi yoktur. Doğru yalnızdır, bekardır. Kişiler bu yüzden yalanı yeğlerler. Yalan başkalarıyla iletişim kurmamıza, keyiflenmemize yarar, bizi suça ve sevince ortak eder. Öteki yanda, doğrular bizi insanlardan uzaklaştırır, bizi kuşku ve kıskançlıklarla çevrili adacıklara dönüştürür. Bu yüzden yalanlarla dolu oyunlar oynarız. Doğruların neden olduğu yalnızlıklardan kurtulmak için."
Kitabın sonuna doğru " başa dönüp tekrar mı okumalıyım, acaba ben yanlış mı yorumladım " diye düşündürüyor.Bir hayat hikayesi ; iki farklı bakıştan taban tabana zıt doğrular....Çok enteresan bir yorum.. Kitabı ve hikayesini çok beğendim..
Saklı KalanlarSebastian Barry · Epsilon Yayınları · 200925 okunma
Kaliayev : Öldürmenin pek kolayca yapılacak bir şey olduğunu sanıyordum, inanç ve cesaret yeter diyordum. Ama öylesi bir büyüklük yok bende ve şimdi biliyorum ki nefrette mutluluk yok. Tüm bu kötülükler, tümü, hem bende hem başkalarında. Öldürme, ödleklik, haksızlık... Oh! Öldürmem gerekiyor, onu öldürmem gerekiyor... Sonuna değin gideceğim! Nefretten de öteye!
Dora : Daha öteye mi? Onun ötesinde hiçbir şey yok.
Kaliayev : Aşk var. …
Aşk dediğin bu işte, her şeyi vermek, geri dönüş umudu olmadan her şeyi feda etmek.
Sonuç, doğrusu ve yanlışıyla hayat gibi bir hayat yaşadığıma inanıyorum. İnsanların bana dayattığı doğrular, kurallar, beni ve içimde beslediğim köpeği pek ilgilendirmedi. Kendi kurallarımla, kendi doğrularımla yaşadım bir ömür.
"Bu kitap en azlarındır. Belki de onlardan hiçbiri yaşamıyor daha. Onlar, benim Zerdüşt'ümü
anlayanlar olacaklar : kendimi, daha bugünden işitilecek kulaklar bulanlar ile nasıl karıştırabilirdim
ki? Ancak öbürgündür benim olan. Kimileri öldükten sonra doğar.
Kişinin beni anlamasının, hem de zorunlukla anlamasının koşulları, —bunları pek iyi bilirim.
Benim yalnızca içtenliğime, tutkuma dayanabilmek için, düşünsel konularda katılık kertesinde
dürüst olması gerekir kişinin. Dağlarda yaşamaya, alışkın olması gerekir— çağın siyasetinin ve
halkların çıkarcılıklarının sefil gevezeliğini kendi altında görmeğe. Aldırmaz olmuş olması gerekir,
hiç sormaması gerekir, doğruluk yararlı mıdır diye, bir kötü kader olup çıkar mı diye... Bugün
kimsenin sorma yürekliliğini göstermediği sorulara sertliğin verdiği yatkınlık; yasaklanmış olana
yüreklilik; labirente önceden-belirlenmişlik. Yedi yalnızlıkta edinilmiş bir deneyim. Yeni bir
müzik için yeni kulaklar. En uzaklar için yeni gözler. Şimdiye dek sağır kalınmış doğrular için yeni
bir vicdan. Ve yüce üslubun iktisat istemi: gücünü, heyecanlanmalarını derli-toplu tutmak... Kendi
kendine saygı; kendi kendine sevgi; kendi kendisi karşısında koşulsuz bir özgürlük...
İşte! Bunlardır benim okurlarım ancak, benim sahici okurlarım, benim önceden belirlenmiş
okurlarım: geri kalan neye yarar ki —geri kalan, insanlıktır yalnızca.— Kişinin, gücüyle, ruhunun
yüksekliğiyle, insanlığa tepeden bakması gerekir —hor görüşüyle..."