Al-i İmran Sûresi
مِنْ قَبْلُ هُدًى لِلنَّاسِ وَاَنْزَلَ الْفُرْقَانَۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ ذُوانْتِقَامٍ Bir de ayırt eden Furkan indirdi. Allah’ın âyetlerini tanımayanlar, şüphesiz onlara şiddetli bir azab var, öyleya Allah’ın izzeti var, intikamı var. Âl-i İmrân 4 هُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ عَلَيْكَ
Sahip olmak ya da olmak 4
Bir din, insanı doğru yönde davranmaya yöneltebiliyorsa, bir sürü doktrin ve ideoloji yığınından daha yararlıdır. Temel dinsel davranış biçimimiz, karakter yapımızın bir belirişi olarak da de- ğerlendirilebilir. Çünkü biz, yücelttiğimiz değerlere bağlıyızdır ve bizim davranışımıza yön veren, bu yüceltilen şeylerdir. Bi- reyler çoğu kez toplumda
Reklam
“Erkek kuvvetli.. kadın zaʻîf.. bunu mu söyleyeceksiniz? Yakın zamâna kadar kafes arkasında habsedilerek, yegâne meşgalesi kocasının bütün ârzûlarına körü körüne mutâva'at göstermek (boyun eğmek], iyi yemek pişirmek evini temiz tutmaktan 'ibâret olan kadın nasıl olur da zaʻîf kalmaz? Daha doğrusu öyle telakkî edilmez... Buna alışan bir kısım hôdbîn kafalar bu fikirlerini nasıl değiştirebilir? Bu husûsda ben sizleri biraz ma'zûr görüyorum. Kadın zaʻîfdir, kadın iradesizdir, kadın erkekle bir olamaz... Kadının seviyyesi henüz yükselememiştir, diye sayıklarken yavaş, yavaş zincîrlerini kıran kadın bütün varlığıyla karşısında yükseldiği gün bu hôdbîn telakkîlerle ſanlayışlarla] ne vaziyyetde kalacağınızı düşünüyorum da…”
Sayfa 214 - Hatice Ahmed
·
Puan vermedi
Ali Şeriati İslamoğlu’nun sitayişle bahsettiği ve öve öve bitiremediği Ali Şeriatî’nin MUHAMMED KİMDİR kitabına bakalım ve “İnsanın eseri o insanın kendisidir” fehvasınca, Şeriatî’yi kendi eserinden tanıyalım. Ali Şeriatî’nin bu eseri, 1988 Ankara baskılı. Basan Fecr Yayınevi. Şeriatî İranlı bir şiî. Bizde İranlılara acemler derler. Dilimizdeki
Ali
AliAli Şeriati · Fecr Yayınevi · 2008210 okunma
Dostlarım, alaycı sözler söylediler dostunuza: "Bakın şu Zerdüşt'e!" dediler, "Hayvanların arasındaymışçasına dolaş- mıyor mu aramızda?" Oysa şöyledir bu sözün doğrusu: "İdrak eden kişi, hayvanların arasındaymış gibi dolaşır insanların arasında."
Sayfa 83
Daha doğrusu her aşkın köhne ve ebedi meselesi içindeyim: "Beni seviyor mu?" ve "Ne kadar?" Büyükanne, hala, teyze, koskoca insanlar bunun cevabını beş yaşındaki çocuktan bile istiyecek kadar zayıftırlar.
Sayfa 133
Reklam
Anlattıklarına göre, üç yüz yıl önce, kuzey balinasının dili Fransa'da pek aranan bir yiyecekmiş ve çok pahalıya satılırmış. Henri VIII zamanında, bir saray aşçısı, şişe geçirilip kızartılmış yunusbalıkları için yaptığı bir salça sayesinde büyük para kazanmış. (Bu yunusbalıklarının da bir çeşit balina olduklarını anımsayacaksınız.) Doğrusu, bugün bile, yunusbalıkları çok iyi bir yiyecek sayılır. Bunların kıyılan etinden, bilardo bilyaları büyüklüğünde köfteler yapılır. Pişirirken içlerine gereğince tuz, biber ve baharat kondu mu, kaplumbağa ya da dana köftelerinden ayırt edilmeyecek kadar lezzetli olur bunlar. Dunfermline'daki yaşlı keşişler bu köfteleri çok sevdikleri için, saray, onlara bol bol yunusbalıkları bağışlarmış.
Sayfa 364
Yaşadığımız her ânın hafızamızda o ilk saniyelerdeki gibi canlı kaldığını düşünsenize. Ne fena, unutmak ne büyük nimet! Samet Doğan'ın aynı kitabında geçer: "Böyle zamanlarda her şeyi unutup gülmeye başlamak tuhaf, fakat olması gereken bu: Çiçek solar, güneş batar, yağmur ıslatır, süt ekşir, insan unutur." Unutalım sevgili okur.
[Statülerin birbirine karışması]. Aylarca annesi oldum ben onun. Sanki kızımı kaybetmişim gibi (bundan daha büyük acı olur mu? hiç düşünmemiştim doğrusu). 19 Kasım 1977
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.