Yazmak istiyorum, güzel bir kitabın bıraktığı izler görünsün diye. En iyi ne zaman anlatılır bir kitap? Okuyup bitirince hemen mi, yoksa ateşin altı fazla açık kalmışsa biraz demlenmesi için beklemek mi lazım? Ben sıcağı sıcağına yazmak istedim.
Kitabın verdiği hisleri aktarmak, yazarın dünyasına tanıklık etmek ve daha çok kişinin okumasını
Kürtçe edebiyatın Türkçeye aktarılması büyük bir sorun olarak karşımızda duruyor. Birbirini çok verimli şekilde besleyebilecek bu iki edebî çevrede alışverişin olmaması üzücü bir gerçek. Kürtçe-Türkçe çeviri yok denecek kadar az. Bilinen birkaç önemli Kürt yazar dışında (Mehmed Uzun, Melayê Cızîrî, Ehmedê Xanî gibi) Türkçe bilen okurlara sunulan
youtu.be/mZW7kSHcESA
Dilini anlamadığınız birinin fikirlerini anlayamazsınız belki, ama o kişinin duygularıyla ilgili bir görüntü oluşur zihninizde. Hüznün, acının, kederin, mutsuzluğun ve dahi mutluluğun sesi her dilde ve her coğrafyada aynıdır. Bazı dillerde öfkenin ve acının sesinin gür çıkması o coğrafyanın kaderidir. Bizim dilimizde
“Eğer insan, gökten gelecek bir işaretle, kendi kendinin üstüne sıçramağa muvaffak olsaydı, o emir şöyle bir şey olurdu: Arş, kendini aş!” diyor Peyami Safa.
Ve ekliyor:
“Bu yıkılışın sırrını bul, kendini çöz, içini ayıkla, şuurundan utanan ve ruhunun izbelerinde kaçacak delik arayan suçlu hislerini yakala, getir.''
Bütün roman boyunca da bu
Çoğunu okumadım sağdan soldan derledim:
Aşkın Şehidi - Ahmet TURGUT (Bozkırın Sırrı Türk Peygamber romanını öneririm)
Aşkın Elçisi - Ahmet TURGUT
Aşkın Secdesi - Ahmet TURGUT
Parfümün Dansı
Kitap Açıklaması
“Oyunculluk uçarılık değil, bilgeliktir” diyerek çılgınlık derecesinde “oyuncul” romanlar yazan Tom Robbins, bu romanda insanın doğayla ilişkisinin kopma sürecinin anlatıldığı düşsel/tarihsel bir yolculuğa çağırıyor bizi.
Batı’dan Doğu’ya, oradan da Yeni Dünya’ya uzanan, ölümsüzlüğü kovalayan ve yüzyıllar süren bir yolculuktur bu. Batı, acı çekmeyi seven, mantığa, bireyciliğe ve üretime tapınanların diyarıdır. Doğu, aşka, boş zamana, münzeviliğe, bilinmezliğe hayatında yer veren insanların yaşadığı su ve parfüm diyarıdır. Yeni Dünya’da ise sadece “başarı” ve hırs vardır.
Yolculuğun en ilginç kişisi ise keçi ayaklı, zevk ve bereket tanrısı Pan’dır. Pan, insanların duyguları ile düşünceleri arasına duvar çekmeleri; yaşamak yerine, cennete kabul edilmek ve doğayı tahakküm altına almak için çalışmaları; dans, müzik ve aşkla ilgilenmek yerine, doğru ve yanlışla uğraşan Aristo, İsa ve Descartes’a inanmaları ile gücünü yitiren bir tanrıdır.
Son yılların önemli yazarından bir başyapıt okumak isteyenler için...
(Tanıtım Bülteninden)
"Bir kitap her şeyden öte, kayıtsız evreni dolduran, başka ciltler arasında okuruyla, yani kaderinde o semboller olan kişiyle tanışana kadar kayıp olan bir ciltten ibârettir."
Borges epigrafıyla başlıyor Okuma Sanatı.
Ve Sartre'ın "İnsan köleler için yazmaz." önermesiyle devam ediyor. Kitaba dair söyleyeceğim o kadar çok şey
"Bir şair: Ahmed Arif Toplar dağların rüzgârlarını Dağıtır çocuklara erken"
Hasretinden Prangalar Eskittim kitabıyla Ahmed Arifin şiiri de gün ışı ğına çıktı. Böylece Alımed Arifin Türk şiirinde zaten öteden beri sağla mış bulunduğu yer, okurun gözünde de matematik bir kesinlik kazandı. Sanırım, bu yer, bundan sonra en az tartışılır
İnceleme, Atilla Özkırımlı'nın 1979 yılında kitap hakkında yazmış olduğu "Bir Sürgün Üzerine" adlı incelemesi esas alınarak hazırlanmıştır.
Bir Sürgün gerek tek başına, gerekse Yakup Kadri'nin romanlarını oluşturduğu bütün İçinde önemli bir yer tutar. Meşrutiyetin gerçekleşmesinde önemlice payları olan Jön Türkler, bunların Paris'teki
Kitabı okuması ve anlaması zor olduğu kadar kitap hakkında inceleme yazmak da bir o kadar zor benim için. Ancak genel hatlarıyla kitabı şu şekilde anlatmak mümkün: kitap bizi (buradaki anlamı tüm insanlıktır, doğu, batı, afrika) İslam'ın çağrısına kulak vermeye teşvik ediyor. Kitap boyunca yapılan mantık muhakemesi ile her insanın gerçek
AHMED ARİF
«Bir şair: Ahmed Arif
Toplar dağların rüzgârlarını
Dağıtır çocuklara erken»
«Hasretinden Prangalar Eskittim» kitabıyla Ahmed Arif’in şiiri de gün ışığına çıktı. Böylece Ahmed Arif’in Türk şiirinde zaten öteden beri sağlamış bulunduğu yer, okurun gözünde de matematik bir kesinlik kazandı. Sanırım, bu yer, bundan sonra en az