Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Gelen yaralılar Ankara istasyonunda birikmeye başladı. Çünkü Ankara'da yaralıları yatıracak yer kalmamıştı Sağlık Bakanlığı, Valilik ve Belediye çaresizlik içinde kıvranıyordu. Olmaz gibi gelen bir öneri ortalıkta dolaşmaya başladı: "Ağır yaralılar hastanelere, ağır olmayan yaralılar evlere!" Olacak şey miydi bu? Mutaassıp halk buna razı gelir miydi? Ama bu sihirli söz hızla yayıldı ve benimsendi. Meclis bu işi örgütlemesi için Dr. Rıza Nur'u görevletidirmişti. Birçok Ankaralı evinin bir odasını Sakarya gazilerine açacak, evlere yerleştirilen yaralılarla doktor milletvekilleri ilgileneceklerdi. Herkesi titreten sorun çözülmüştü..
Sayfa 448 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
544 syf.
·
Puan vermedi
·
21 günde okudu
Dönem tarih kitaplarını incelediğimizde şunu gayet net bir şekilde görebilmekteyiz; herkes kendi hayatını kaleme alırken, olaylara ve zamana, döneme bakış açıları ve de bununla beraber bilgileri ön plana çıkmaktadır. Mustafa Kemal'de bir dönemi kapsayan bu kitabında aynısını yapmıştır. Lakin büyük bir fark ile. Bunu hiçbir kişinin hatıratında göremiyoruz. Ne doktor Rıza Nur'un ne Kazım Karabekir Paşa'nın ne de Hüseyin Rauf Orbay'ın ve diğerlerinin kitaplarında bulunmuyor. Atatürk'ün yazdığı 'Nutuk'u' diğerlerinden ayıran en önemli etken eser içinde 260 tane kaynak, belgenin de Meclis'e sunulmuş olmasıdır. Bu bile başlı başına çok önemli bir detaydır. Yani, bunu böyle yaparak Mustafa Kemal hem o döneme hem de sonraki döneme, herkesi herkesten daha iyi tanıdığını da göstermiş oluyor. Ve gerçekten de ne zor şartlardan geçerek Cumhuriyeti kurduğunu göstermiş oluyor. Her Türk gencinin okuması gerektiğini düşündüğüm eşsiz bir eser niteliği taşıyor. Çünkü halen Cumhuriyet düşmanlarının var olduğunu ve kimlerden oluştuğunu görebilmek adına da iyi bir referans kitap olma özelliği taşıyor.
Nutuk - Mustafa Kemal Atatürk
Nutuk - Mustafa Kemal AtatürkHüseyin Hakkı Kahveci · İz Bırakan Kalemler Yayınevi · 08 okunma
Reklam
Bilen bilir; gerçekten de öyle.
Bu hem mebus, hem doktordur. Sinop Mebusu Rıza Nur! Ama ruh hastası bir doktor!
Sayfa 231Kitabı okudu
İlimlerle Fenler
Şehbâl mecmuasının "İlimlerle Fenler" köşesinde Doktor Riza Nur'un "Muharebede mecruhlar, ameliye-i cerrâhiyeler, yeni silahların tahribatı, millete vazife" başlıklı yazısı yer alıyor. O makalede bulunan bir fotoğrafı. "Haydarpaşa Tıp Fakültesinde bir mecruh gaziye ameliye-i cerrâhiye icra edilirken" Makale şu ifadelerle başlıyor: "Kurt gibi acıkmış, hayvan gibi kudurmuş Balkan milletleri zavallı vatanımıza senelerden beri kabaran iştihalarını bastırmak için saldırmaya hazırlanıyorlardı. Aralarındaki o kalkmaz nifak artık kalkmış; kolumuzu, budumuzu yemek için hepsi birleşmişti. Anadolu'dan vatan müdafaasına, kızlarımızın, annelerimizin, ihtiyar babalarımızın muhafazasına koşanlar, millet namusunu düşman ayakları altında bırakmamaya azmedenlerle Istanbul sokakları insan nehri halinde akmaya başlamıştı.. - Makale Muharriri Rıza Nur, Şehbal Mecmuası 15 Şubat 1328 [28 Şubat 1913], Sahife 434
Shakespeare, Moliere
_İnsan nasıl canını kurtarmak için kaçarsa bir ayıdan, ben de öyle kaçıyorum karım olduğunu iddia eden o karıdan. Ben artık kendimin değilim. Ben bir eşeğim. Bir kadının kocasıyım. Üstümde hak iddia eden kadına aitim. Siz nasıl atınız üstünde hak iddia ediyorsanız o da benim üstümde öyle. Bir hayvana sahip çıkar gibi istiyor beni. Hani beni bir
_İslam = Arapçılıktır. Asimilasyonla inananı araplaştırır. Her müslüman halk, araplaşmaya mahkumdur. Kuran’ın kendisi, Araplar için Arapça olduğunu söyler.(Şura 7) İnsanın tüm yaşantısı, giyimi, yemesi, içmesi, gezmesi, eğlenmesi, sevmesi, düşünmesi ve inanması “çöl bedevîlerinin kabile kanunu” ölçütlerine göre ayarlanmaktadır. İslamlaşarak milli
Reklam
Karmaşık bir siyasal kariyeri olan Türk milliyetçisi Rıza Nur, yüzyılın başında askeri doktor olarak mezun olunca Makedonya sınırına nasıl atandığını anlatıyor. Buradaki görevi, Osmanlı ordusu için Bulgaristan'dan ithal edilen unların, sultana yapılan ihbara göre zehir ve öldürücü veba mikrobu taşıyıp taşımadığını kontrol etmekti. Tıbbiye'nin yaşlı komutanı Nazif Paşa'ya başvurup görevi için bir mikroskop ve diğer araç gerece gereksinimi olduğunu bildirdi. Başındaki eski moda fesi ve siyah redingotuyla bir 'saray uşağı'nı andıran komutan bu isteğe aldırış etmedi ve "Sen mi kaldın, bunu düşünecek? Akılsız adam, git maaşını al! Baksana bana, gözünü dört aç, mikrobu görürsün, alet neymiş! " yanıtını verdi.
Dr. rıza Nur- Osmanlı'da Doktor Maaşları
Bu ali sanat, sıhhat işi derler. Fakat bunun yüksek meslek olduğunu bu esnada söylerler. icabını yapmazlar ( ... ) Bazen da paranızı vermezler. İsteyince bu insani şey derler. Ayol, ekmekçi adam bedava ekmek verir mi?
Sayfa 108Kitabı okudu
Dr. Rıza Nur Doktorluk hakkında
Üzerinde çalıştığımız şey insan ve hastadır. Gece gündüz hasta görürsünüz. ( ... ) Hasta ekseriyetle pistir. İrinler, pislikler, sidikler içindedir. Bir kısmı fena fena kokar. Bir kısmında iğrenç ve korkunç, yaralar vardır. ( ... ) Hasta korkunç bir şeydir. Yaklaşan insanın hayatını tehdit eder. Onlar hayata kasteden korkunç mikropların fıskiyeleri gibidir. İşte böyle bir muhittesiniz ( ... ) Sonra her gün hayat tehlikesindesiniz. Hastadan, ameliyattan hastalık, mikrop alır, ölürsünüz. Öff ... Bu ne güç, ağır sanatmış derdim.
Oğuz: Bu kelime bizde şimdiye kadar «Oğuz» diye yazılmıştır. Yalnız Doktor Rıza Nur Bey «Uğuz» diye yazmıştır (Oughouz‐Name İskenderiye 1928). Bu kelimenin Gök Türkler çağında Uğuz diye söylendiği muhakkaktır. Çünkü Orhun elifbesinde o harfi için ayrı bir işaret yoktur. Türkçe'de o sonradan teşekkül etmiştir. Bugünkü doğu Türklerinin çoğunda o harfi pek kapalı söylenip u harfine yaklaşmaktadır. Yunanlıların da bu kelimeyi Uz şeklinde yazmaları eski söylenişinin Uğuz olduğunu gösterir. Bugün de Anadolu'nun çok yerlerinde Uğuz denilmektedir. Meselâ Bayburt'ta «Bey Böyrek» rivayetini tesbit eden «Osman Turan» bize bunun Uğuz diye söylendiğini gösteriyor (Ülkü, sayı 59, ikincikânun 1938, Ankara). Ben kendim de 1931 de Bolu'ya yakın bir köyde bu kelimenin Uğuz diye söylendiğini işittim. Buna mukabil A. Baha tarafından Atsız Mecmua'da (sayı 10, 15 şubat 1932) neşredilen Bey Böyreğin Safranbolu rivayetinde bu kelime Yoğuz şeklinde olduğu gibi, pertev Nailî Boratav tarafında neşredilen Beyşehir Rivayetinde de (Ülkü, sayı 60, 61, 64) Oğuz şeklindedir. Bununla beraber Boratav bu hikâyeyi bir Ermeniden dinlediği için Oğuz kelimesine okadar güvenilemez. Her halde bu kelime bugün Anadolu Türkleri'nde daha çok Uğuz şeklinde kullanılıyor.
Reklam
Rıza Nur
R I Z A N U R Tarih Bilgisi: * "Meclis 21 Nisan 1920'de açıldı:' (621) [Doğrusu: 23 Nisan 1920] . ... Kulağı delik ve kim olduğu belirsiz kimselerden dinle­nen dedikodulara dayanarak siyasi hatıra yazılır mı? Böyle bir kitap, tarih için alternatif bir kaynak olarak kabul edile­bilir mi? Zaten Rıza Nur da, hatıralarını yazarken
96 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.