Merve Ayvaz

“Yahu yaşınız kaç sizin? Biriniz yirmi dört, öbürünüz yirmi beş yaşındasınız. Size ne memleketin meselelerinden? Hayatınızı yaşasanıza. Bırakın memleketin hallerini filan. Farkında mısınız, yüz yıldır gün yüzü görmedi bu memleketin çocukları. Bu topraklarda genç insanlar, kendilerinden önce işi berbat etmiş büyüklerinin pisliklerini temizlemek için, daha gözlerini açar açmaz bataklığa dalıyorlar.” Babam sakin başladığı konuşmasını sürdürürken yine kızgınlaşmış, sesinin tonunu yükselttiğini hissedince konuşmasına ara vermişti. Yorgo da ben de farkındaydık kızgınlığını yenmeye çalıştığının. Belli ki en sakin ses tonuna ve en iyi cümlelerine ulaşmaya çalışıyordu. Çok geçmeden kaldığı yerden devam etti. “Bir kısırdöngü bu. Yaşları yirmiye yaklaşanlar memleketle ilgili telaşa düşüyorlar, kaşar politikacılar enerjilerinden yararlanmak için onları yardakçıları haline getiriyor ve çok geçmeden ortaya bu sefer genç ama kaşar yeni politikacılar çıkıyor. İttihat ve Terakki’den bu yana değişen hiçbir şey yok. Korkarım elli yıl, yüz yıl sonra da böyle olacak. Kötü kötüdür. İyi iyidir. Öyle değil mi? Bizde değil. Benden olan iyidir, geri kalan herkes kötüdür. Yorgo’nun az önce havasından mıdır suyundan mıdır diye sözünü ettiği davranış tam olarak bu. Demokrasi getireceğiz diyerek iktidar olanların, neden birkaç yıl içinde eskilerden daha fazla diktatör oldukları tam bu noktada aranmalı. Çünkü kısırdöngü sürüyor. Çünkü genç insanlar daha nefes bile almadan, okullarını bitirmeden, ilim irfan öğrenmeden kaşalotların kucağına düşüyor, onların rahle-i tedrisatlarından geçiyor.”
Reklam
“Suna’ya göre her edebiyatın bir mevsimi vardı. Kış geceleri büyük Rus romanlarına, yaz ayları Amerikan öykülerine, sonbahar tek başına Edip Cansever’e, ilkbaharsa Fransız klasiklerine ayrılmalıydı. İngiliz edebiyatı mevsimsizdi tabii ki.”
“Bence o herkesi haddinden fazla seviyordu ve tam da bu sebeple dünyaya bir çocuk getirip birine daha bağlanmak istemiyordu. Çünkü sevmek, kaybetmekten korkmak duygusuna çengelli iğneyle bağlanmıştır.”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Kanadalıların kurallarını, kültürlerini anlamaya, buraya adapte olmaya başlıyorum ama bu Kanadalılaştığım anlamına gelmiyor. Benim zenginliğim geldiğim yer, kültürüm, toprağım… İnsan kökünden kopmaz, kökünden gelişir, yayılır, büyür.”
Sayfa 147Kitabı okudu
“Tekrar güldü, sonra bana baktı. Sadece bir anlık. Ama baktı ve gördü. Kendisinin neye benzediğini görmek için bakmıyordu bana, benim neye benzediğimi görmek için bakıyordu. Benim için son derece sıradışı bir şeydi bu.”
Reklam
Reklam
Geri111
178 öğeden 166 ile 178 arasındakiler gösteriliyor.