Kendimle bir dönemeçte koşan iki çocuğun çarpıştığı gibi karşılaşmışım da hangisinin ben olduğuma karar veremediğim o çok kısa zamanın habire tekrarlamasından perişan çarçabuk gibi ağzım, yorgunum. biraz da. Bilmediğim bir şey sarıyor beni. İçimden başka bir insan çıkıyor. Bana yayılıyor.
Kendimle bir dönemeçte koşan iki çocuğun çarpıştığı gibi karşılaşmışım da hangisinin ben olduğuma karar veremediğim o çok kısa zamanın habire tekrarlanmasından perişan çarcaput gibi ağzım, yorgunum biraz da...
Menkıbeye göre Ramazan imamının birisi, bayramdan sonra hocalık yaptığı köyden aldıklarını heybesine, torbasına doldurup atına binerek köyüne doğru yola çıkar. Yolda yaya giden bir yolcuya rast gelir. Onu, atının arkasına bindirir. Heybeleri dolu görünce yolcunun nefsini şeytan dürter: “Ne duruyorsun, bunları al, kaç!” Yolcu yine de hocaya sorar. “Hocam, insan bir haksızlık yapıp günah işlese cezasını ne zaman görür?” Hoca nereden bilsin bu sorunun cevabını... Ama laf olsun diye, “Kırk sene sonra görür.” der. Yolcu hemen hocayı attan ittirip düşürür ve atı mahmuzladığı gibi kaçar gider. Zavallı hoca yerden kalkar, değneğine dayanarak yürümeye başlar. Fakat bir dönemece gelince bakar ki, atı bütün yükleriyle beklemektedir. Hendeğin içinden bir inilti gelmektedir. Hendekte kendisini attan atan yolcu... Dönemeçte atı onu huysuzca bir savurmuş, hendeğe atıp ayağını kırmıştır. Yolcu, “Sen nasıl hocasın? Bana 40 sene sonra, yapılanların cezasının çekileceğini söyledin. Halbuki hemen neler başıma geldi. Böyle hocalık mı olur?” Hoca der ki, “Dur bakalım sen... Şu başına gelen 40 sene önce yaptıklarından dolayı. Bu, bana yaptıklarını ise 40 sene sonra ödeyeceksin!..”
"Pervane böcekleri... Yusufçuk kuşları... Ateş Sarayı'nda duyduğum kanat sesleri onlara aitti, değil mi?"
"Onlara aitti benim zeki kızım."
"Bu ne anlama geliyor?"
"Pervane böcekleri, gecenin kelebekleri ateşe uçarlar. Bir mum ışığının etrafında dönüp dolaşırlar. O mum alevine öyle bağlanırlar ki her dönemeçte biraz daha yaklaşırlar... Yanacaklarını bilseler de alevlere olan sevgileri daha ağır basar, sonunda alevlere sarılmak için koşarlar. Koşarlar ve yanarlar. Bu Ateş Krallığı için ikiz alevini temsil eder. Ve sadece ikiz alevi olanlar duyabilir onların seslerini."
Kalabalık bir yalnızlık benimki..
Şimdi bir dönemeçte,
Yaşamın diyezinde
Ölümün bemolündeyim..
Sevdiğim şarkıyı çalıyor
Başucumda bir kemancı,
Adını hasret koydum, yokluğun acı..
Sen düştükçe aklıma,
Kopar içimde bir izdiham
Sabahlar olmaz,
Yırtılır denizlerim kimi zaman..
Ritmi düzensiz ruhuma
Güneş sandım mum ışığını,
Ne zaman nefes alacak gibi olsam
Boğuluyorum sensizliğin kıyılarında..
Kırık döküğüm gel
Tut ellerimden beni toparla..
Yokluğun hatırlattı yine varlığını..
20.04.2022
"Pervane böcekleri, gecenin kelebekleri ateşe uçarlar. Bir mum ışığının etrafında dönüp dolaşırlar. O mum alevine öyle bağlanırlar ki her dönemeçte biraz daha yaklaşırlar... Yanacaklarını bilseler de aleve olan sevgileri daha ağır basar, sonunda alevlere sarılmak için koşarlar. Koşarlar ve yanarlar.''
Bazan biz yürüyüp geçiyoruz, zaman arkamızda kalıyor.
Bu anlarda hem iyiyiz hem temiz. Bazan zaman önümüzdeki dönemeçte kayboluveriyor, böyle anlarda şaşırıyoruz, kızıyoruz, korkuyoruz, kötü ve kirli oluyoruz.
Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte
Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum
Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan