Babası ölmüş, oğul kafasını mürekkep ve bilgiyle doldurmuştu; tam yedi yabancı dil öğrenmişti; komşu kadınlar onu hayranlıkla gözetler, ağzını açıp yedi dilden konuşmasını beklerlerdi. Ama o konuşmazdı, konuşmuyordu; yavaş yavaş da garip bir hüzün geldi üzerine, şimdi artık harabeye dönmüş konağından dışarı çıkmaz, bütün gün kitaplarının üstüne eğilmiş okurdu; bazan da kalemi eline alır, saatlerce birşeyler karalardı düşünceli.