Beni incitmeyin çünkü ben yaşamaya mecburum
Çünkü ben çareyi ne bir şarap kadehinde
Ne de bir ilaç kutusunda bulabilirim
Çünkü ben insanların anılarında zamanı geldiğinde unutulacak bir yaraya dönüşmek istemem
Ben yaşamaya mecburum çünkü
Sırtımda koca bir yük var ben varım yani
Yaşamaya mecburum yani
bir sevgi var beni ayakta tutan benimde ayak tutmam gereken
Bir neşe var çünkü içimde gülümsemek isterim hep yaşamam gerek
Beni incitmeyin diyorum ruhum hassas benim diyorum
Yani diyorumki beni incitmeyin sığınacak limanım yok yani
ne bir çatı katım var
ne de ruhumu dinlendirecek bir limanım işte
ama yaşama ya da öyle mecburum
düğümüm🪢.. ne kadar zaman geçti öyle, değil mi? onca şeyden sonra iki yabancıya dönüşmek.. bakışların, hâlinin cümleleri bi farklıydı bana.. Hadi hayırlısı, bakalım.
. ..
Gelişme kapısının kapanması, hareketsizlik ve hareketin önünün tıkanması; tüm güzelliklerin sonu burada başlıyor. Tüm çirkinliklerin başlangıç noktası burası oluyor. Tüm göçmen ya da mülteci veya en yaygın deyimiyle emigre toplulukların üyeleri bu yüzden çirkin oluyor. Tüm göçmen toplulukların üyeleri kısa bir zaman içinde hamam böceklerine dönüşüyor. Her türlü dedikodu, ikiyüzlülük ve kokuşma toplu olarak yaşayan, içinde bulundukları topluma açılamayan, içinde bulundukları toplumla birlikte gelişemeyen, değişemeyen ve değiştirerek geliştiremeyen göçmen topluluklarında görülüyor.
Bu anlamda emigre olarak yaşamak için yurt dışına çıkmak gerekmiyor. Yurt dışında da mümkün. Yurt dışında ilerleyemeden kapalı olarak yaşamak, her gün biraz daha şekilsizleşmek mümkün. Ama böyle yaşamak için mutlak yurt dışına çıkmak da gerekli değil. İstenirse yurt içinde de emigre yaşamak yolları mevcut. İstenirse cinayet sitesinde bir sigorta evinin dört bölmesinde emigre yaşamı mümkün. İstenirse Türkiye'de Zola’nın Thereza Raguin'ini yaşamak mümkün. Her kahvaltıda sevgi yerine nefreti yudumlamak mümkün. Ya da bir iş hanının bir katında sabah ondan akşam yediye kadar telefona bakıp hamam böceğine dönüşmek mümkün. Bunun için yurt dışına çıkmaya da polis kovuşturmasına gerek yok. Yalnızca kapanmak ve havasız ve de hareketsiz kalmak yeterli.
Hikâyemiz on dokuz yıl önce kış gündönümünde, ender nastlanan bir Sonsuz Dolunay sarasında başladı.
Aslında hikayenin çok daha önceleri, yaratıkların ve ifritlerin onların şimdi
ölümlülerden ayıran perdenin ötesinde serbestçe dolaştığı ve arada sırada aşka
düştüğü zamanlarda başladğım söylesem daha doğru olur.Fakat bize göre, o Sonsuz Dolunayda başlamıştı. Gökyüzü kül rengiydi ve tazıların ürpertici ulumaları, toynakların gümbürtüsü bir kar firtınasının yaklaștığını haber veriyordu. Vahşi av balamıştı: fakat bu yl sadee kayıp nhların ve başıboş sarhoşların, en olmadık anlanda yaramazlık yapmaktan geri durmayan haylaz çocuklarn peşinde değillerdi. Bu yıl farklıydı çünkü Sonsuz Dolunay kış gündönümü yalnizca tüm dolgunluğuyla parlayan bir ayla aynı zamana rastlasdığında gerçekleşir. Bu, yüce tanrıların sevimsiz yaratıklara dönüşmek zorunda kaldiğı tek geceydi. Azman. Kuvetli. Yakalanmas neredeyse imkânsız.Böylesi bir an ele geçirebilecek kadar şansla ya da yetenekliyseniz, yakalanan tanrı bir dileğinizi yerine getirmek zorunda kalırdı.
Geberiyorum ağlıyorum kendimi parçalıyorum mümkün mertebe hissettiklerimi aktaracağım satırlara ve umarım beni tanıyan biri okumaz bu yazdıklarımı çünkü duygularımı tanıdığım kimsenin bilmesini istemem, neyse bana ne ya biliyorsa bilsin Allah’tan saklamadığımı ondan mı saklayacağım
Gerçek duygular 18 nisan 2024
Bir garip kimsesiz biriydin bu
Başkalaşmak, değişmek ve dönüşmek insana korkutucu gelir. Aslinda
bu korku var olmaktan korkmaktır. Yeniden yapılanmaktan ye
yeniden doğmaktan korkmaktır. Dirilmekten korkmaktr. Ya-
şamaktan korkmaktır. Oscar Wilde der ki, "Yaşamak çok nadir
rastlanan bir şeydir. Çoğu insan sadece var olur.
Kadının haz için cinsel ilişkiye girmeye ve bedenini özgürce paylaşmaya hakkı olduğunu savunan ilk isim olan Marquis de Sade'ın teorileri artık gerçeğe dönüşmek üzeredir.