Mutluluk, benim için artık doğuştan Allah'ın bana bağışladığı ve bir hak gibi, mesele etmeden benimsediğim bir şey olmaktan çıkmış; talihli, akıllı ve dikkatli insanların çalışarak elde edip koruyabildikleri bir nimete dönüşmüştü.
Sayfa 151
Neden onlar korkmuyormuş gibi yapıyorlardı? Onlar da onun gibi biliyorlardı bombaların dehşetini, dumdum kurşunlarını, hardal gazını, düşmanın korkunç zalimliğini. Nasıl olur da, bunlardan korkmuyormuş gibi görünürler! Nasıl gülüp havadan sudan bahsederler, dondurma yiyip tiyatroya giderler, içlerindeki her şey büyük bir çığlığa dönüşmüşken.
Reklam
"Uzun süredir karanlık, derin bir çukurda yaşıyordum sanki; gözlerim görmüyor, kulaklarım duymuyordu; bütün duygularımı yitirmiş, yarı ölü yarı diri bir varlığa dönüşmüşüm gibi hissediyordum..."
Sayfa 126Kitabı okudu
“Fakat içinde bulunduğumuz kendini gerçekleştirme çağında, insanın hayatındaki birinci tercihten başkasıyla yetinmesi iradesizlik olarak görülüyor, ayıplanıyordu. Kaderin sandığın şeye boyun eğmek, onurlu bir hareket olmaktan çıkıp korkaklığa dönüşmüştü bir yerlerde. Mutluluğa ulaşma baskısı bazen zulüm şeklini alıyordu, mutluluk herkesin ulaşabileceği ve ulaşması gereken bir şeymiş de, bu uğurda verilecek en küçük taviz dahi bireyin kendi kabahatiymiş gibi.”
Sayfa 55 - Doğan KitapKitabı okudu
Her günü birbirine benzeyen yaşamlardan sıkılmıştım. İstanbul'un gökyüzünü perdeleyen yüksek binalarından, boğucu trafikte işe gidip gelmekten, derinliği olmayan ilişkilerden sıkılmıştım. Gitmek istiyordum, sadece gitmek... Yolculuk hayali bir tutkuya dönüşmüştü. Gitmek, aniden gitmek, hesapsız gitmek, yollara düşmek... Kendim dâhil dokunamadıklarıma dokunmak...
Ya Mevlana?
"Hüdavendigar mı? Onun meşrebi başkaydı. Onun toprağı yumuşak yerden alınmıştı, suyu göllerin en tatlısından, soluğu rüzgarların en uysalından; onda umut vardı, kuşku yoktu, onda hoşgörü vardı, öfke yoktu, onda sevgi vardı, düşmanlık yoktu. Gönlümde kendi görüntüsünü · görünce aklı başından gitmişti. Yıllardır sandıkta beklemiş bir isyan bayrağı gibi rüzgarı görür görmez dalgalanmaya başlamıştı bu eski şehrin taş sokaklarında. Ne sarayı umursar olmuştu, ne ulemaları, ne de halkı. Aklını, mantığını bir kutuya gizleyerek, savurup atmıştı uçurumların en derinine. Sadece gönülden oluşmuş bir adama dönüşmüştü. Bu yüzden her sözü şiirdi, her adımı güzellik, her dokunuşu keramet."
Sayfa 149 - Everest YayınlarıKitabı okudu
Reklam
1,000 öğeden 701 ile 710 arasındakiler gösteriliyor.