"Bir varmış bir yokmuş, kötü, ama çok kötü bir kocakarı varmış ve bu kocakarı bir gün ölmüş. Arkasında bir tek hayır bile bırakmamış. Şeytanlar onu yakalamışlar ve ateş gölüne fırlatıp atmışlar. Kocakarının koruyucu meleği ise durmuş, Tanrı’ya anlatmak üzere bu kadının yaptığı bir hayır işi olsun hatırlayabilir miyim diye düşünüyormuş. Anımsamış ve Tanrı’ya şöyle demiş: “Bu kadın bahçeden bir sap soğan kopartmış ve bir dilenciye vermişti.” Tanrı ona şu cevabı vermiş: “Bu bir sap soğanı al, gölün içindeki kadına uzat, ona tutunsun ve çıksın, şayet gölden çıkabilirse cennete gitsin, yok eğer soğanın sapı koparsa kocakarı şimdi olduğu yerde kalsın.” Melek, kocakarıya koşmuş, bir sap soğanı uzatmış, al kocakarı, buna yapış ve dışarı çık demiş. Sonra onu dikkatlice çekmeye başlamış, artık tamamen çekmişmiş ki, göldeki diğer günahkarlar da onun dışarı çıktığını görür görmez kocakarıyla birlikte çıkabilmek için eteğine yapışmaya çalışmışlar. Ancak bu kocakarı kötü, ama çok kötü bir kocakarıymış ve, “Sizi değil, beni çekiyorlar, bu soğan da sizin değil, benim,” diyerek başlamış onları tekmelemeye. Bu lafı söyler söylemez de soğan kopuvermiş. Kocakarı göle düşmüş ve o gün bugündür de yanar dururmuş. Melek ise ağlamış ve oradan uzaklaşmış."