Ay Sarayı Paul Auster'ın 1989'da yayınladığı 4'üncü (Farklı isimde çıkardığı bir kitabı daha vardı hatırlarsınız) kitabı. Hayatını anlattığı kitap dışında ,
Bugün yine 2017'de yaklaşık iki ay kaldığım yer olan Gebze'deyim. 2017'de Gebze Pelitliköy'de Asya Çikolata firmasında tercüman ve proje yönetmeni olarak çalıştığım zaman Gebze Center'in tam karşısında Turkuaz Otel'de kalıyordum. Bugün tekrar Turkuaz Otel karşıma çıkınca içeri girip anılarımı tazelemek istedim. Biraz tuhaf değil mi? Sebepsizce
Kitabın ojinal adı; Roseanna. Biz de çevirimi ve baskısı, Kanaldaki Kadın. Kahramanımız Martın Beck, 1965’ler de cereyan eden, o koşullarda ve o imkanlar dahilinde çözülmeye mahkum olan bir cinayet vakasıyla karşıladı beni. Polisiyenin de dönem kitabımı olurmuş efendim? demeyin, elbette olur. Adından da anlaşılacağı üzere, gemilerin seyahat rotasındaki bir kanalda, bir kadın cesedi bulunuyor ve böylece başlıyor maceramız. Ama ne macera. Olasılıklar öylesine geniş bir portföye yayılmış ki, nasıl çıkacağız işin içinden. Çünkü hiç kanıt yok. Peki kim bu kadın? Kaç yaşında? Turistmi? Yolcumu? Neden hiç merak edeni yok? Merakla çevirdim sayfaları. Beck, yapı olarak biraz depresif, hafiften de karamsar ve umutsuz bir karakter. Son zamanlarda o kadar çok havalı, artist, kibirli ve egolu dedektifler okudum ki (kötü anlamda söylemiyorum onlarında yeri ayrı) Beck çok yakından tanıdığım bir abim, bir dostum gibiydi. Çok yalın, çok bizden, içimizden. O samimiyeti aldım ya ben, kitap boyunca attığı her adımda yanındaymışım gibi hissettim.
️️Kitabı okurken ister istemez bu türdeki diğer eserlerle kıyaslama yaptım. Elbette beni şok üstüne şoka uğratan, çok daha “waow” kitaplar okudum. Ama Beck gerek geçtiği dönem gerekse samimiyetiyle gönlümü kazandı Bu seriyi okuyacak olanlar yazıldığı dönemi göz önünde bulundurarak okusunlar. Ayrıca bu güzel serinin dizisi, filmi her şeyi mevcut. Martın Beck için bir yerlerde şu söze rastlamıştım; “Öyle bir adam ki, hafızasını kaybetmiş birini sorgularken, önce hafızasını geri kazandırır, sonra suçunu itiraf ettirir.”
Necati Ağabey'nin de gözleri dolmuştu. Haklı tabii, yaşı kaç olursa olsun bütün çocuklar babalarının kendileriyle gurur duymasını ister.
Zaten bütün yaramazlıklar, bütün isyanlar buradan çıkar değil mi?
_İnsanIar, kuşIar gibi uçmayı, baIıkIar gibi yüzmeyi öğrenmişIer ama insan gibi yaşamayı öğrenememişIer.
_Görmek isteyenler için ışık, istemeyenler için karanlık vardır.
_Hiçbir şeyi kendisi kadar sevmeyen insan, sevdiği varlıkla, kendi kendisiyle baş başa kalmaktan çok hiçbir şeyden korkmaz. Her şeyi kendi için arar ama en çok kendinden kaçar.
1849'da Fyodor Dostoyevski, hapishane hücresinin duvarına Rahip ve Şeytan başlıklı şu öyküyü yazmıştı:
"'Merhaba küçük, şişman peder!' dedi şeytan rahibe. O zavallı, kandırılmış insanlara bu kadar çok yalan söylemenin sebebi neydi? Cehennemden çıkma hangi işkenceleri anlattın onlara? Bilmezmisin ki, dünyevi hayatlarında
Daha önce izlediğim çizgi filmlerinin kitaba dönüştürülmüş hali, görselleri bol ve eğlenceli tarzıyla çocukların çok hoşuna gideceğini düşündüğüm bir kitap. Ben ise bir yetişkin olarak hayranıyım, esprileri ve hayal dünyası tam benlik.