"Doğal nedenlerle mi?" diye sordu Pendergast monoton bir sesle. "Az çok. Aslında son birkaç gündür gerginligi ve hezeyanlan giderek artıyordu." Pendergast bir süre bunu düşūnür gibi durdu. "Ne gibi hezeyanlar?" "Sözünü etmeye değecek şeyler değil, suradan aile konuları." "Yine de duymak isterim." Ostrom anlatmaya isteksiz gibiydi. "Dedigine göre...Ambergris adunda bir adam, teyzenizin yllar önce yaptığı bir gaddaruğın inikamını almak için Mount Mercy'ye geliyormuş" Tekrar koridoda yürümeye koyuldular. "Bu gaddarlğin ne olduğundan bahseti mi peki?" diye sordu Pendergast. "Tamamen fantastik seylerdi. Bir çocuğu şeyle cezalandıracağına yemin etmekle ilgiliydi." Ikinci bir duraklama. "Dilini jiletle kesmekle." Pendergast anlaşılmaz bir kafa hareketi yapu. D'Agosta duydukları karjısında kendi dilinin ağzında kıvrldığını hissetti. "Neyse." diye devam etti Ostrom, "saldırganlaşmıştı her zamankinden daha saldırgandı ve tamamen kontrol altında tutulması gerekiyordu. llaç da vermek zorundaydik.Ambergris denen adamın geleceğini iddia etiği saate üst üste nöbetler geçirdi ve aniden vefat etti. Işte geldik."
"Bazi üzücü haberlerin var,dedi"doktor yürürken. "Büyük teyzeniz hemen hemen otuz dakika önce vefaat etti."
Reklam
Kına mı?Aslan yelesinin kinayla boyandığıni mı? Söylemek istiyorsun?
Ben kampı kullandırmak ve olanlara göz yummak için yirmi bin aldım." "Aslan eğitimli miydi?" "Biri öyle söylemişti." "Nasıl?" "Nasıll olduğunu bilmiyorum. Sadece komut alinca öldūrmek üzere eğitildigini biliyorum, hoş bunun güvenilir bir șekilde yapılabileceğini düşünen delidir ya" "Yalnızca iki adam olduğundan emin misin?" "Ben sadece iki kişinin sesini duydum." Pendergast'n yüz hatları serdeşti. D'Agosta bir kez daha FBI ajanının irade gücūyle kendini kontrol altına aldığını gördü. "Başka bir şey var mi?" "Hayız. Yok. Yemin ederim hepsi bu kadar. konudan hiç bahsetmedik."
D'Agosta da onlar ıizledi, yürüyerek arabadan biraz uzaklaydılar.Pendergast, Les Baerini Wisley'ye doğru salladı. "Diz çökün." Wisley söyleneni yaptı.Pendergast ona kanlı mendili uzattı. "Pekila. Anlat bakalım." Wisley hala zangır zangr titriyordu. "Ben, ben pek bir sey bilmiyorum. Iki adam vardı. Biri Amerikalı, diğeriAvrupalıydı. Almandı galiba. Insan yiyen aslanı ondar getirdi. Söylendiğine göre aslan egitimliydi. Adamlar iyi finanse edilmişti." "Nereli olduklarını nasıl anladın?" "Onları konuşurken duydum. Yemek çadırınun arkasında Wokingle konuşuyorlardı. Turist öldürülmeden bir gece önce." "Nasıl tiplerdi?" "Geceydi. Göremedim." Pendergast bir an durdu. "Woking tam olarak ne yapı?" "Turistin ölümünü teripledi. Aslanın nerede beklediğini biliyordu, turisti oraya doğru yönlendirdi. Orada bir yaban domuzu olduğunu, fotoğafinı çekebileceğini söyledi." Wisley yuckundu. "Karının silahına kurusıkı fiyekleri Nyala'ya.. o doldurdu." "Yani Nyala da işin içindeydi, öyle mi" Wisley başını salladı. "Peki ya Mfuni? lz sürücü?" "Herkes işin içindeydi." "Bahsetriğin şu adamların iyi finanse edildiğini söyledin. "Çok iyi para ödediler.
Reklam
Pendergast hemen cevap vermedi, araba sert bir dönüşle 72. Sokağa girip parka doğru yol alırken camdan dışarıya bakıyordu. Boş brendi kadehini şehir dışına çıkana kadar kadehi fark etmeden elinde tutmuştu.Küçük bardaki yerine bıraktı. Sonra derin bir nefes ald. "On iki yıl önce Helen ve benden Zambiyada insanlara saldıran bir aslanı öldürmemiz istenmişti, alışılmadik kızıl yelesi olan bir aslanı. Kırk yıl önce bölgede büyük tehlike yaratan bir aslandı." "Bunu neden sizden istediler?" "Profesyonel avcılık lisansımız olduğu için. Yetkililer talep ettiğinde köyler ya da kamplar için tehdit oluşturan hayvanlan öldürmek zorundasın." Pendergast hâlâ camdan dışarı bakıordu. "Aslan safari kampındaki bir Alman turisti öldürmüştü. Helen ve ben aslanı öldürmek için kendi kampımızdan ayrılıp oraya gittik."Brendi şişesini eline alıp baktıktan sonra yerine geri koydu.Büyük araba șimdi Central Park'tan geçiyor, ağaçların iskelete benzeyen dalları ürkütücü gece göğünü çevreliyordu. "Aslan gizlendiği yerden üstümüze atladı, iz sürücüyle bana saldırdı.Çalılıklara geri kaçarken Helen ateş etti ama iskaladı. Sonra yardım etrmek için iz sürücünün yanına gitti.." Pendergast'in sesi titredi, susup kendini toplamaya çalıştı. "Yardım etmek için iz sürücünün yanına gitti, o zaman aslan çalların içinden tekrar çikıp saldırdı. Helen'ı sürükleyip götürdü. Bu karımı son görüşümdü. Yani canlı olarak."
Hwlwn Pendergast'ın ölümü trajik bir kaza değildi. Cinayetti.
"Geri gelmek!" dedi Mfuni korkudan titreyen sesiyle.Helen, adamın dediklerini umursamadan kocasına döndü.Pendergast sirtüstü yatıyordu, yüzü grileşmişti. Parçalanmiş omzu pıhtlaşmış kanla kaplıydı. "Helen," dedi boğuk bir sesle, bir yandan da kalkmaya çalışıyordu. "Silahını al. Hemen." "Aloysius. "Tanrn aşkina, silahını al" Ama artık çok geçti. Yine sağır edici bir kükremeyle aslan gizlendiği yerden firladı, tozu dumana katarak koşup Helen'un üstüne atladı. Helen bir çığlık atıp aslanı üstünden atmaya çalıştıysa da aslan bir kolunu kapmışt, dişlerini Helenin koluna geçirirken kırılan kemiğin keskin çatırtısı duyuldu. Pendergast'ın bayılmadan önce gördüğü son şey, sürüklencrek otların derinliklerine çekilen, kurtulmaya çalışarak çığlıklar atan Helen'di.
"Pekálā. Kırk yıl kadar önce hikāyeye göre Luangwa vadisinin gūneyinde bir kuraklik baş göstermiş. Av hayvanlarının sayısı bir hayli azalmış. Vadideki aslan sürūsü açliktan kırılmaya başlamış, aslanlar birer birer ölmüş, sonunda geriye tek bir aslan kalmış, hamile bir dişi aslanmış bu. Nyimba mezarlığından kazarak çıkardıği cesetleri yiyerek hayatta kalmış" "Ne korkunç, dedi Helen heyecanla. "Dediklerine göre aslan, kıpkırmızı yelesi olan bir yavru doğurmuş." "Sonra?" "Köylüler mezarlarına sürekli saygısızlık yapılmasına çok kızmışlar. Sonunda dişi aslanın peşine duşüp onu öldürmüşler, derisini yüzüp bir çerçeveye asarak köy meydanına yerlestirmişler. Sonra da bunu kuclarmak için bir dans düzenlemişler. Şafak vakti köylaler içrikleri mısır birasının etkisiyle sızıp kalınca kızıl yeleli aslan kimseye sezdirmeden köye girip uyuyan adamlardan üçünü öldürmüş, bir oğlanı da kapıp götürmüş. Oğlanın çiğnenmiş kemiklerini günler sonra birkaç kilometre uzakta, uzun ot kümelerinin arasında bulmuşlar." "Aman Tanrım." "Kızal Aslan, ya da Bemba dilindeki adıyla Dabu Gor, yıllarca yerel halktan pek çok kişiyi ôldürüp yemiş. Söylediklerine göre çok zekiymiş; insan kadar zekiymiş, Sik sik bölge degistiriyor, bazen de yakalanmamak için sinıtı geçiyormuş. Nyimba yerlileri Kzal Aslan'in insan etiyle beslenmezse hayatını sürdūremeyeceğini iddia cdiyorlar, insan eti yediği sürece sonsuza dek yaşayabilirmiş"
Reklam
"Mesele nedir?" "Komiser eşinizin avcilik deneyiminden emin olmamak" "Bu saçmalık," dedi Pendergast. "Bunu konuşmuştuk." Helen elini sallayarak güldü. "Merak etme, anlaşılan burada hala kadınların verandada oturup yelpazelendiği, kan görünce de bayıldığı Britanya Imparatorluğu görenekleri sürüyor. Ben komiseri hizaya getiririm."
Sadece adamın karısı: "Ve kızıl yeleli olduğunu söyledi, öyle mi?" "Evet. Önce kapıldığı histeriyle aslanın kanlara bulanmıs olduğunu söyledi. Ama biraz sakinleşince kadını doğru düzgün sorgulama şansımız oldu ve öyle görünüyor ki aslanın yelesi koyu kırmıziymis. "Kan olmadığınt nereden biliyorsunuz?" Helen lafa girdi. "Aslanlar yeleleri konusunda çok titizdir.Düzenli olarak yelelerini temizlerler. Hiç yelesinde kan olan bir aslan görmedim, yalnızca yüzlerinde olur."
"Tuhaf," dedi Helen. "Daha yakınlarda şu aslan sorununu çözecek bir avci yok demek. Sonuçta sen tam olarak keskin nişancı sayılmazsin." Sonra alay edercesine güldü, kocasına sık sık böyle takılırdı. "Işte bu yüzden sana güveniyorum ya. Yiyemeyeceğim hayvanları öldürmekten hoşlan mam biliyorsun." "Peki bizi yiyebilecek hayvanları öldürmeye ne dersin?" "Belki bir istisna yapabilirim."
Kingazu Kampı'nda bir aslan alman bir turisti öldürmüş.
Sevgili Pendergast . Seninle acilen telsiz üzerinden konuşmam gerek . Kimgazu Kampında pis işler dönüyor. Çok pis işler . Alistain Woking Bölge Komiseri Güney Laungwa Not: Sevgili dostum , senin de çok iyi bildiğin gibi yönetmelik her kampa telsiz haberleşme sistemi kurulması gerekiyor . Böylece haberci göndermek zorunda kalmak çok rahatsız edici.
Resim