Bilge romancı Soljenitsin, 'ele geçirerek değil, ele geçirmeyi reddererek' insanlığa ulaşabileceğimizi söylüyordu. Hep daha fazlasına ulaşmak için çabalamak yerine, sahip olma yarışından çekilerek, paylaşarak, vererek.
Zamandan yana sıkışıklık, modern insanın kendisine kurduğu büyük tuzaklardan birisi, daha derin, varoluşsal hastalığın bir habercisi. Tükenmişligin son demlerinde insanlar, kendi mutsuzluklarından kaçmak için daha da hızlanıyorlar.
Organize edilmemiş, rehbersiz, biçimsiz, hayal ürünü oyunlar çocuklara iyi gelir. Oyun, çocuklara bağımsızlık ve kim oldukları duygusunu aşılar. Kendi başına vakit geçirebilmek de bir meziyettir.
İçinde bulunduğumuz çağ, 'şimdi'yi yaşamamıza fırsat vermiyor, her şey gelecek için yapılıyor. Bu durumun bizde yarattığı zorlanma duygusu da bizim ihtiyaçlarımızın çocuklarımızın ihtiyacından önce gelmesine, bu yüzden onları acele ettirmemize neden oluyor.