(Bu eserle ilgili yüksek lisans ödevi olarak yazdığım bir makalemden bazı kısımları buraya aktardım. Spoiler içerir.)
Mavi Kuş, Şirinyurt adlı kasabanın meydanının çevresel mekân tasvirleriyle başlar. Kasaba meydanını mekânlarıyla ve insanlarıyla tanıyarak hikâyeye hazırlık aşaması görülür. Karşımıza çıkan ilk çevresel mekân gözlemci
Silah sesinden korkan çocukların gözlerindeki çaresiz dualar yükseliyor göğe, güvercin kanatlarında.
Susuyor doğa ve susuyor dünya, toprağı inleten aciz çığlıklarla.
Bir sürü insanın canı kurban ediliyor çıkarlara ama bir çıkar yol bulunamıyor yalın ayak terk ettiği kadim topraklarından kaçan insanlara. Kelebeklerin, kedi ve köpeklerin, hatta
" 'Şu ıslık sesi,' dedi Leyla Tarık'a, 'kahrolası vınlama; en çok ondan nefret ediyorum.'
...Aslında ıslığın kendisi değil, diye düşündü kız daha sonra, başladığı anla çarptığı an arasındaki saniyeler. Muallakta kaldığını hissettiğin o kısa, bitmek bilmez süreç. Bilememek. Beklemek. Hükmü duymak üzere olan bir davalı gibi.
Genellikle akşam yemeğinde oluyordu; Babi'yle ikisi sofradayken. Başlayınca, başlarını kaldırıyorlardı. Çatal havada, lokmalar ağızda, öylece durup ıslık sesini dinliyorlardı... Vınlama. Sonra patlama. Neyse ki başka yerde. Bırakılan soluklar; şimdilik kurtulduklarını ama bir başka yerde, çığlıkların ve kesif duman bulutlarının arasında bir çırpınmanın sürüp gittiğini, çıplak elle, deli gibi toprağı kazan, enkazın altında bir kız kardeşten, bir ağabeyden, bir torundan kalanı çekip çıkarmaya çabalayan birilerinin olduğunu bilmek."
Şu ıslık sesi, dedi. "Kahrolası vınlama; en çok ondan nefret ediyorum."
Aslında ıslığın kendisi değil, diye düşündü kız daha sonra,
başladığı anla çarptığı an arasındaki saniyeler. Muallakta kaldığını hissettiğin o kısa, bitmek bilmez süreç. Bilememek. Beklemek. Hükmü duymak üzere olan bir davalı gibi.
Vınlama. Sonra patlama.
Neyse ki bir başka yerde. Bırakılan soluklar; şimdilik kurtulduklarını ama bir başka yerde, çığlıkların ve kesif duman bulutlarının arasında bir çırpınmanın sürüp gittiğini, çıplak elle, deli gibi toprağı kazan, enkazın altından bir kız kardeşten, bir ağabeyden, bir torundan kalanı çekip çıkarmaya çabalayan birilerinin olduğunu bilmek.
...
Canını kurtarmış olmanın bedeliyse, kimin kurtaramadığını merak etmenin ıstırabıydı.