" Sen karanlıksın, sen ölümsün, sen bir yıkıcısın! Görevin iyilik ve yaşamın ateşlerini söndürmek. Haydi söndürmeye devam et! Ben hayatın taşıyıcısıyım, onun yaratıcısıyım, ışığım, ateşim, gerçeğim, neşeyim. Hayat ekiyorum. Parlak ateşler yakıyorum. Seninle mücadelemiz dün başlamadığı gibi bugün ya da yarın bitmeyecek. Karanlık görevine devam et, ateşleri söndür, hayatın meşalelerini kır dök. Ben ve arkadaşlarım yüce görevimize devam edeceğiz. "
Sayfa 122 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Çöl insanı, çadır bozarak geçmiş zamanı silebiliyordu; zamanı ve yeri henüz belirmediği için yarın bir hüsran olarak görünmüyordu. Fakat şehirli insan bir mahpustu. Onun bir yerde sürekli kalmak zorunda oluşu her şeyi çürütüyor ve -dün, bugün, yarını- zamanın gayesi haline getiriyordu.
özlü sözler, yaşam ve mutluluk konusunda insanlara madalyonun tersini de gösterecek kadar eskiydi ve körler ülkesinde söylenmiş olsaydı, herhalde, Dün görüyorduk, bugün görmüyoruz, yarın yine göreceğiz, biçimini alırdı...
Dün de seni seviyordum, bugün de seni seviyorum ve yarın da seveceğim. Ben seni dünümde, bugünümde ve yarınımda bile hâlâ seviyorken neden bir dahaki seferimiz olmasın ki?
Anam ölmüş bugün. Belki de dün, bilmiyorum. Huzurevinden bir telgraf aldım: ‘’Anneniz vefat etti. Yarın kaldırılacak. Saygılar.” Bundan bir şey anlaşılmıyor. Belki de dündü.