1960'ların sonlarına gelindiğinde Batı dünyasındaki gelişmelere paralel olarak, bizde de değişen dünya şartlarında geleneksel otorite figürlerinin ve kurumlarımn biçimselliğini kabul etmeyen bir kısım genç, otorite olarak algıladığı her şeye karşı çıkarken, bir kısmı da biçimsel otoriteye mutlak biçimde bağlanmayı seçti. Karşı çıkanlar bazı öğretileri sloganlaştırarak uygulanabilir bir çözüm önerisi getiremezken, diğerleri efsane benzeri bazı değerleri savundular ve bu durum giderek politik görünümlü bir bölünmeye neden oldu. Bunların gerisindeki görünmeyen kışkırtıcı güçleri ve onların amaçlarını tarih herhalde zamanı gelince gün ışığına çıkaracak. Ancak, genç kitlelerin özerklik çabalarının, öğrenilememiş özerkliğin doğal olarak saldırgan ve yıkıcı davranışlara dönüşmesiyle başlayan zorlu süreç, bu durumdan hoşnut olmayan biçimsel otorite tarafından doğal akışına bırakılmadı ve kesintiye uğratıldı. Sürecin yeni kanallar bulup farklı biçimlere dönüşmesine neden olarak. Kesintiye uğratılmasaydı neler yaşanmış olurdu, bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz.
Sayfa 140 - Metis Yayınları, 21. Basım, Aralık 2023Kitabı okudu
"İyi tasarlanmış bir yaşam bir angarya değildir... Yaşamınızı tasarlamak için düşünme biçimleri: meraklı olun, bir şeyleri deneyin, sorunları farklı bakış açısıyla tanımlayın, bunun bir süreç olduğunu bilin, yardım isteyin." -Dünyaya elinizi uzattığınızda, dünya da size elini uzatır. Ve bu her şeyi değiştirir.
Reklam
Tarihsel amaç, adına dünya boyutlarında barış içinde birlikte yaşama denen ve sesi soluğu çıkmayan gündelik yaşama özgü şu tekdüzelik, muazzam bir nötralizasyon süreci tarafından yaşantımızın dışına itilmiştir. Önemini ve anlamını yitirmiş tarihinden bir anda ya da yavaş yavaş koparak, günahlarından arındırılabilen bir toplum,mitleri yeniden yaşama döndürme sürecine benzer bir süreç aracılığıyla ekranlar üzerindeki yapay diriltilişini kutlamaktadır.
Sayfa 81 - Nötralizasyon : Yansızlaştırmak, tarafsızlıştırmak/ Mitler: insan yaşantısının her döneminde kendine yer bulmuş söylemlerdir.Kitabı okudu
Derinlemesine hasta bir topluma uyum sağlamak bir sağlık ölçütü değildir.
İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında toplumların da "hastalanabileceği" fark edildiğinde, "normallik" tanımında topluma uyum ölçütünden giderek vazgeçildi ve normalliğin bir süreç olarak tanımlandığı, daha esnek bir orta yol bulundu.
Sayfa 125Kitabı okudu
İbrani Kutsal Kitabında betimlenen dünya çağdaş insanın gözünde akıl almaz bir vahşet dünyası. İnsanlar kendi ailelerinden kişilere tecavüz ediyor, onları köleleştiriyor ve öldürüyor. Savaş ağaları, çocuklar da dahil ayırt etmeksizin sivil halkı katlediyor. Kadınlar satın alınıyor, satılıyor, seks oyuncakları gibi yağmalanıyor. Ve Yahveh ufak tefek itaatsizlikler nedeniyle ya da hiçbir neden olmaksızın yüzbinlerce insana işkence ve katliam uyguluyor. Bunlar seyrek görülen ya da örtük kitle kıyımları değil. Bunları Eski Ahit'teki önde gelen karakterlerin hepsi, Pazar okullarında çocukların resimlerini çizdikleri kişiler yapıyor. Ve bu, Adem ile Havva ile başlayıp, Nuh, patriarklar, Musa, Yeşu, Hakemler, Saul, Davud, Süleyman ve ardıllarıyla devam eden, binlerce yılı kapsayan kesintisiz bir süreç olarak anlatılıyor.
Bu süreç boyunca Barrons'un her an ortaya bakıp beni kurtarmasını bekledim. Güneydeki erkekler böyle bir imaj yaratmaya bayılırlardı. Ama dışarıda garip ve yepyeni bir dünya vardı ve bu dünyada tüm prensesler yalnızdı
Sayfa 63 - Artemis Yayınları, MacKayla ve JerrichoKitabı okuyor
Reklam
Hadean Dönemi'ndeyiz. Bu dönemden Güneş Sistemi içerisinde, bugün var olan 8 gezegenin aksine en az 14 gezegen olduğu düşünülüyor. Her yere inanılmaz bir kaos ortamı hakim. Dünya'nın çekirdeğinin kütlesel oluşumu 10-30 milyon yıl içerisinde tamamlanıyor. Dünya'daki kaosun en büyük sebeplerinden biri, oluşumunun ilk dönemlerinde,
Konfüçyüs, dünyayı seven bir adam olmakta Sokrates gibiyse, metafizikle ilgilenmemekte de Gotoma gibiydi (teolojik gevezeliği her zaman karşı çıktı). Aksine, insanların göğün suskunluğuna öykünmeleri ve saygılı bir sessizlik içinde kalmaları gerektiği görüşünü benimsedi. Öteki dünya hakkında yersiz endişe duymanın gerekmediği kanısındaydı: Asıl önemli olan, insanların burada, aşağıda iyi olmayı öğrenmeleridi. Onun ve öğrencilerinin temel kaygısı, Gök değil, Yol’du, bir yere ya da bir kişiye doğru değil, aşkın bir iyilik durumuna dikkatle yol almakta. Ritüeller, insanları rotaya sokacak olan yol haritasıydı. Konfüçyüs, insanların çok daha eksiksiz şekilde kendilerinin ve yaşamlarının bilincine varabileceklerini, kendi kendine yetiştirmenin yaşamda her şeyden önemli bir süreç olduğunu ve karşılıklı nitelik taşıdığını düşünüyordu. İnsan kendini büyütmek için, başkalarını büyütmeye çalışmalıydı. Yol, başkalarının mutluluğunu beslemek için var gücünüzle aralıksız çabalamaktan başka bir şey değildir. Bu eşitlikçiliği de ima ediyordu. Konfüçyüsçülüğe kadar yalnızca aristokrası Li’nin gereklerini yerine getiriyordu. Konfüçyus yolun artık isteyen herkese açık olduğunu ısrarla belirtti. Konfüçyus’un yaklaşımı, Siyasal olduğu kadar psikolojik ve bireyciydi de. Yaşamın merkezinde onur, Soyluluk ve bulunmasını istiyordu, bunu ise ancak günlük mücadeleyle başarılabileceği kanısındaydı. Amaç, güçlenmiş insanlıktır, zorla ve baskıyla başarılamayacak bir şeydir. Aksine, şefkatli, empatili bir yaşam sürmek, kendinizi aşmanızı sağlardı.
Sayfa 409 - SAY
bulgu 5
Aslında sanayi devrimi, kronolojik olarak üç ana evrede cereyan etmiştir: Birinci evrede; başlar ve sadece Batıda yayılır. İkinci evrede; olgunlaşır ve Batının sınırlarının ötesine geçer. Üçüncü evrede; bilfiil küreselleşir. Günümüzde yaşamlarımız, devam etmekte olan bu üçüncü evre tarafından şekillendirilmektedir. Her bir evrede endüstriyel kronoloji, Fransız İhtilali ve Birinci Dünya Savaşı gibi, daha geleneksel tarihsel bölümlerin ötesine geçer. Sanayi tarihinin kendi kronolojisi vardır ve devam eden bir süreç olarak görülmelidir.
Sayfa 27 - say yayınları, birinci baskı, çeviren: nurdan soysal, 2021, sirkeci
Hz Muhammed (S.A.V)
Hz. Muhammed (sav), yıllarca sürecek olan vahiy inişini sıkıntılı bir süreç olarak tarif etmiştir: Ruhumun bedenimden sökülüp atıldığını hissetmeden tek bir vahiy almadım." Mağaradaki deneyiminden sonra gerçekte tek bir Tanrı olduğunu savunmaya başladı, o da Allah'tı.
Reklam
Demokrasinin Geleceği
Batılı ülkeler son yıllarda kadınları ve renkli insanları dahil ederek oy verme hakkını genişletmiş olsa da ve artık geçmişte olmadığı kadar fazla ülke seçimler yapsa da, bu demokrasi için tehlikeli bir dönem olmayı sürdürmektedir. Elektronik oy hileleri, oy veren sindirme kanunları, elverişsizce uzun oy kuyrukları, oy verenleri yıldırmak, partizan medya kontrolü, "gerrymandering" (yani bölgelerin azınlık grupların oylarını yetersiz temsil edecek şekilde ayrılması) ve siyasi muhaliflerin doğrudan gözaltına alınması ve haklarında kovuşturma yapılması, eskiden demokrasi olan pek çok ülkeyi otokrasi veya otokrasiye yakın düzenlere dönüştürmüştür. Bilhassa çarpıcı bir örnek, devlet başkanı Vladimir Putin'in rutin biçimde muhaliflerin yakalanması veya cezalandırılmasını emrederek esasen kendisini ebedi bir diktatöre çevirmiş olduğu Rusya' dır. Ülkelerin böylesine kolayca "demokratik" sistemler olmaktan çıkması, liberal demokrasinin bir ülkenin eriştiği bir statü olmaktan ziyade bir süreç, hem de daimi ihtiyat gerektiren bir süreç olduğunu ortaya koymaktadır. Eğer bir gün Fukuyama'nın tarihin sonu dediği noktaya gelirsek, kayıtsızlığımız tarihin bir intikam ateşiyle geri dönmesine neden olabilir.
Dünya üzerinde ilk canlılığın gelişmeye başlamasının üzerinden milyarlarca yıl geçtiği halde bizim türümüz olan insanın tarihi sadece altı ile yedi milyon yıl geriye giden bir süreç. Bu süre dünyanın ve üzerindeki canlılığın yaşları dikkate alındığında çok kısa bir zaman dilimi. Her ne kadar kendimizi dünyanın efendisi olarak görme fikri hoşumuza gitse de dünya üzerinde yaşamış milyonlarca farklı türden sadece birisiyiz.
Ama bu benim bir yansıtmam, diye düşündü. Evren bu rüzgâr, karanlık, soğuk ve buz tabakalarına gömülüyor; bütün bunlar benim içimde oluyor ve ama yine de onu dışarıda görüyor gibiyim. Tuhaf, diye düşündü. Bütün dünya benim içimde mi? Bedenim onu sarıp yuttu mu? Bu ne zaman oldu? Ölmenin bir belirtisi olmalı bu, diye düşündü. Bu hissettiğim belirsizlik, bu yavaşlayarak entropiye dönüşme -süreç bu ve gördüğüm o buz bu sürecin başarısının bir neticesi. Gözümü kırptığım an bütün evren ortadan kaybolacak, diye düşündü. Ama ya gördüğüm o renkler, yeni rahimlerin girişleri miydi? Birleşen çiftlerin puslu kırmızı ışığı nerede? Ya hayvani açgözlülüğü gösteren donuk koyu ışık?
Sayfa 166 - Alfa edebiyatKitabı okudu
Zihniyetlerin oluşumunda en önemli kavram "Değer kavramıdır.
Zihniyet 'in temelini "değer yargıları oluşturur . (Gaston Bouthoul1985:33) Değerler vasıtası ile oluşan zihniyet kişilerin bir dünya görüşü, bir anlama sistemi elde etmelerini sağlar. Örneğin, İslamiyet'le birlikte gelen ahiret inancı, Cennet cehennem'e iman ile kişi hesap vereceği bir dönemin varlığından haberdar olacak,
Felsefenin 'soyut'luğu, felsefe yapan kişinin 'soyutlanma' gereksiniminden -ve zorunluğundan ileri gelir : Toplumuna, çevresine, yakınlarına; giderek, her türlü 'çevrelenmişliğe', 'ilişkililiğe', 'biraradalığa' yabancılaşması - en sonunda, bütün 'dünya' dan soyutlanması - - giderek daha yalnız; en sonunda da, yapayalnız, tek başına kalması ... İşte bu süreç, dolaysız olarak felsefenin yapısından çıkan bir zorunluğa dayanır: Felsefe yapan kişi, kendi üzerinde ("içinde") gittikçe daha derine giden sorgulamalarını yürüttükçe, 'kendisi' de gittikçe yoğunlaşan, aynı zamanda da çevresi uçurumlaşan bir biçimde, düşünceleriyle düz oranhlı olarak, derinleşir : 'kendi'nden uzaklaşır, 'kendi'ne yabancılaşır, 'kendi'nden soyutlanır - kendi kendisi için anlaşılmaz hale gelir. Felsefenin varabileceği son anlam noktası, tam anlamsızlığın son noktasıdır.- Felsefe, anlamsızlığın en sonuna ulaştığında, tam anlamlılığa da ulaşmıştır.- Felsefenin son anlamı, anlamsızlığın sonudur ...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.