"Hepsi İngilizce konuşuyor. Bu İngilizcenin pençesinden kurtuluş yok. Dünya yakında tek lisan konuşacak!" diye söylendi. Ahmet Hoca "Umarım ben görmem. Eskisiyle yenisiyle Türkçe dünyanın en güzel lisanlarından biri," dedi.
Sayfa 178Kitabı okudu
Dr. Sagan Ramtha'yı onaylamadı. O medyumluk olgusuna bir an için açık olmuş olabilir, ama Dünyevi tekniklerle onu kanıtlayamayınca bu fikre kendini kapattı. O bu sürecin ne kadar kusurlu, güvenilmez, gayri-bilimsel ve belki de uydurma olduğunun bir örneği olarak Ramtha'nın medyumu J. Z. Knight'ı kullandı. Yine, ben kendisiyle aynı fikirde değilim, ve Dr. Sagan'ın esas iddialarıyla ilgili fikirlerimi sunmadan önce bu konu hakkında konuşmak istiyorum. Dr. Sagan in Bayan Knight ile kişisel olarak görüştüğünü sanmıyorum. Onun Cin-Çarpmış Dünya adlı kitabında sorduğu sorulara J. Z. bir süre önce yanıt verdi. Dr. Sagan, Ramtha Dünya'da yaşarken İngilizce konuşmadığı halde, nasıl oluyor da bu 50.000 yaşındaki varlığın şimdi aksanlı bir Ingilizce konuştuğunu soruyordu. Hem bu ne aksanıydı? O nereden geliyordu? Dr. Sagan başka sorular da sorarak, okuru Knight'in çalışmasının büyük olasılıkla bir gösteri olduğu sonucuna yönlendiriyordu. Doğrusu, bu gerçekten de iyi bir soruydu! İşte size -Sagan tarzında deneysel kanıta önem veren bir yanıt olmasa da- benim gerçeğimi yansıtan bir yanıt. Önce (Carl'a ve size) bir soru soracağım: Neden medyum kanalıyla, İngiliz diliyle bilgi veren varlıkların hemen hepsi aynı aksanla konuşuyor? Onlar birbirlerini hiç tanımasalar bile, hepsi aynı, insana komik-gelen bir İskoç aksanıyla konuşuyor. Neden? Onlar kuzey Amerika'da, Avustralya'da, İngiltere'de ya da Güney Afrika'da ortaya çıksalar da, neden o bölgelere has olmayan, aynı tipik "celse" aksanıyla konuşuyorlar?
Sayfa 367 - KryonKitabı okudu
Reklam
Mısır'daki Mültecilerin Türkiye'ye Gelişleri Tasvir Gazetesi sahibi ve başyazarı Ziyad Ebüzziya'nın yardımı ve tavassutu ile Mısır'a götürülen Türklerin durumları hiç de iç açıcı, olmadığı anlaşılacağı üzere malumdu. Mısır'da özellikle yüksek münevver olarak, benden başka Celil İskender, Latif Elsever, Süleyman Tekiner,
Amerikalıların Zihniyeti Almanlar teslim olduktan sonra Japonlar teslim olmuyorlardı ve İkinci Dünya harbi Pasifik'te devam ediyordu. Fakat, Nagazaki ile Hiroşima'ya atılan atom bombası Japonları da teslime mecbur kılmıştı. Amerikan işgâl ordusunun o günlerdeki kumandanı meşhur MC. Arthur'du ve karargahını Tokyo'da kurmuştu.
Soru şu: Dünya, küreselleşme olgusuyla birlikte yeniden efsanedeki Babil Kulesi sürecine mi giriyor ? Sorunun açık olması için, efsaneyi anımsayalım: Tanrı başlangıçta insanlara tek bir dil vermiş; herkes aynı dili konuşuyor, birbirini anlayabiliyormuş. Gel zaman git zaman, kendilerini gitgide daha kusur suz bulan insanlar, başlamışlar tanrıyla yarışmaya. Ona yaklaşırcasına yükselen bir de kulekent inşa etmişler, Babil Kulesi adında. Ne var ki insanların gizli duygusu tanrının gözünden kaçmıyormuş. En öfkelendiği şey, kendisiyle yarışılmasıymış üstelik. Kule yükselirken onun da kafası iyice kızmış ve elinin tersiyle yıkıvermiş kuleyi, insanları bölük bölük yeryüzüne dağıtmış. O vakit bu vakit insan toplulukları farklı diller konuşur, birbirini anlamakta zorluk çekermiş... Şimdi deniliyor ki, süreç yeniden tersine döndü: Küreselleşme, insanları ister istemez bir ortak dile götürecek, götürüyor. İngilizce şimdiden dünya dili. Diğer diller, en zayıflarından başlayarak, hızla ölüp gitmeye yazgılı.
Sayfa 210 - metisKitabı okudu
Türkiye'deki safdiller (ya da aldatılmış hainler) diyor ki:"Dünya küreselleşti, dünya İngilizce konuşuyor." Cezayir, Tunus, Afrika kabileleri ise diyorlar ki:" Dünya küreselleşti, dünya dili Fransızca oldu".Eski Sovyetler'deki sözümona bizim akrabalarımız olanlar da (oralara gidince görüyoruz), diyor ki:"Hayır efendim, dünya dili Rusça oldu, eğitim dili Rusça olsun." Her biri böyle bir şey diyor, hangisi doğru? Hepsi birden doğru olamaz, demek ki birilerine bir şeyler yutturulmuş.
Reklam
Türkiye'deki safdiller (ya da aldatılmış hainler) diyor ki: “Dünya küreselleşti, dünya İngilizce konuşuyor." Cezayir, Tunus, Afrika kabileleri ise diyorlar ki: "Dünya küreselleşti, dünya dili Fransızca oldu." Eski Sovyetler'deki sözümona bizim akrabalarımız olanlar da (oralara gidince görüyoruz), diyor ki: "Hayır efendim, dünya dili Rusça oldu, eğitim dili Rusça olsun." Her biri böyle bir şey diyor, hangisi doğru? Hepsi birden doğru olamaz, demek ki birilerine bir şeyler yutturulmuş.
Dünyanın Bütün İnsanları-Biliyor muydunuz Hepiniz Türksünüz? DNA’larınız Bunu Kanıtlayabilir! Aşağıdaki alıntıyı, Murad Adji’nin, The Kipchaks-An Ancient History ofthe Turkic People and the Great Stepe 7 isimli ücretsiz İnternet kitabından aldım. Batılılar, Hunlu Atilla’nın önderliğindeki Moğol göçebelerinin Avrupalıların
DTCF'nin iç yüzü
BİR FAKÜLTENİN İÇ YÜZÜ Ulus Meydanından Yenişehir’e doğru muazzam büyük caddenin üzerinde uzayan bir bina var. Alnında, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” yazılı. Hayran hayran bakıyorsunuz. Ne güzel bina, ne büyük söz. Hele bir de içeri girin. Korkmayın, çekinmeyin. Bu fakültenin içini, dışını ben çok iyi bilirim. Dört yıl orada bulundum. Ben
Uluslararası zihin ve Latince
Ortaçağ insanları, "uluslararası zihin" sahibiydi. Kulağa zor geliyor ama açıklayacağım. Biz modern çağ insanları "ulusal zihinliyiz". Amerikalı, İngiliz, Fransız ya da İtalyanız; İngilizce, Fransızca ya da İtalyanca konuşuyor; İngiliz, Fransız ve İtalyan üniversitelerine gidiyor, ancak yalnızca başka bir ülkede öğretilen bir alanda uzmanlaşmak istediğimiz takdirde o ülkenin dilini öğrenip Münih'in, Madrid'in veya Moskova'nın yolunu tutuyoruz. Oysa on üçüncü veya on dördüncü yüzyıl insanları kendilerinden nadiren İngiliz, Fransız veya İtalyan olarak bahsederlerdi. "Ben Sheffield, Bordo veya Cenova vatandaşıyım," derlerdi. Hepsi aynı kilisenin üyesi oldukları için belli bir kardeşlik bağı hissediyorlardı ve tüm eğitimli Erkekler Latince konuşabildiği için, bugün modern Avrupa'da yükselen ve küçük ülkeleri çok dezavantajlı bir konuma sokan budala dil engelini ortadan kaldıran uluslararası bir dile sahiptiler. Örnek olarak on altıncı yüzyılda yazmış olan, hoşgörünün ve kahkahanın büyük öğretmeni Erasmus'a bakalım. Küçük bir Hollanda köyünde doğan Erasmus, kitaplarını Latince yazdı ve bütün dünya onun okuyucusu oldu. Oysa bugün hayatta olsaydı, Hollandaca yazacak, o zaman ancak 5-6 milyon tarafından okunabilecekti. Avrupa'nın geri kalanı ve Amerika tarafından anlaşılabilmesi için yayıncıların onun kitaplarını yirmi değişik dile çevirmeleri gerekecek, bu da çok pahalıya mal olacak ve çoğu yayıncı büyük ihtimalle bu riske girmeyi göze alamayacaktı.
Sayfa 219 - Say Yayınları, Tarih Dizisi, 2.baskı
Reklam
Sen, sen olarak yok olmak zorundasın, o zaman gerçek ortaya çıkar. Gerçeğin ne olduğuna dair hiçbir fikre sahip değilsin, rüyalarında bile. Sen gerçek dışısın ve gerçek dışılıkta yaşıyorsun. Rüyalarda yaşıyorsun, uykuya dalmış vaziyettesin. Uyanışın nasıl bir şey olacağını kavrayamazsın. Yalnızca bir tek şey söylenebilir: Bildiğin hiçbir şeyi
Muzaffer İzgü (29 Ekim 1933 - 26 Ağustos 2017)
Telsizler hemen çalıştı: “Konuk, ayı avlamak istiyormuş!” Konuk ki ne konuk, en büyük devletin en büyüklerinden… O büyük devletle öyle sıkı fıkıyız ki, kardeşten öte. Ne buyurursa o büyük devlet,biz hemen yerine getiririz, bir dediklerini iki etmeyiz; babamız, ağabeyimiz gibi bir devlet işte. Bu koskoca dost devletin, koskoca büyüğü, ayı
Resim