Ortaçağ insanları, "uluslararası zihin" sahibiydi. Kulağa zor geliyor ama açıklayacağım. Biz modern çağ insanları "ulusal zihinliyiz".
Amerikalı, İngiliz, Fransız ya da İtalyanız; İngilizce, Fransızca ya da İtalyanca konuşuyor; İngiliz, Fransız ve İtalyan üniversitelerine gidiyor, ancak yalnızca başka bir ülkede öğretilen bir alanda uzmanlaşmak istediğimiz takdirde o ülkenin dilini öğrenip Münih'in, Madrid'in veya Moskova'nın yolunu tutuyoruz.
Oysa on üçüncü veya on dördüncü yüzyıl insanları kendilerinden nadiren İngiliz, Fransız veya İtalyan olarak bahsederlerdi. "Ben Sheffield, Bordo veya Cenova vatandaşıyım," derlerdi. Hepsi aynı kilisenin üyesi oldukları için belli bir kardeşlik bağı hissediyorlardı ve tüm eğitimli Erkekler Latince konuşabildiği için, bugün modern Avrupa'da yükselen ve küçük ülkeleri çok dezavantajlı bir konuma sokan budala dil engelini ortadan kaldıran uluslararası bir dile sahiptiler.
Örnek olarak on altıncı yüzyılda yazmış olan, hoşgörünün ve kahkahanın büyük öğretmeni Erasmus'a bakalım. Küçük bir Hollanda köyünde doğan Erasmus, kitaplarını Latince yazdı ve bütün dünya onun okuyucusu oldu. Oysa bugün hayatta olsaydı, Hollandaca yazacak, o zaman ancak 5-6 milyon tarafından okunabilecekti. Avrupa'nın geri kalanı ve Amerika tarafından anlaşılabilmesi için yayıncıların onun kitaplarını yirmi değişik dile çevirmeleri gerekecek, bu da çok pahalıya mal olacak ve çoğu yayıncı büyük ihtimalle bu riske girmeyi göze alamayacaktı.
Sayfa 219 - Say Yayınları, Tarih Dizisi, 2.baskı