Biz aslında insanları sevmeyiz. Sevdiğimiz, bir insan hakkında oluşturduğumuz fikirdir. Kısacası kendi uydurduğumuz bir kavramı ve sonuç olarak kendimizi sevmekteyiz.
İbn Fazlan (Fadlan); Bağdat'daki Abbasi Halifesi el-Muktedir'in 921 yılında Bulgar (İdil) Hükümdarlığına gönderdiği sefaret heyetinin katibi, büyük bir seyyah ve diplomattır.
Kitap farklı farklı bölümlerden oluşmakta. İlk bölüm İbn Fazlanın kendi anlatımıyla seyahatnamesinin tercümesi, ikinci bölüm Ebu Dülef'in Risalesi'nden
Alman din adamı Salomon Schweigger'in, 1577 yılında Roma-Germen İmparatorluğunun İstanbul'a gönderdiği elçilikle birlikte Viyana'dan yola çıkarak Budapeşte, Belgrad, Sofya, Filibe ve Edirne üzerinden İstanbul'a yaptığı yolculuğu ve İstanbul'da yaşadığı süreçte yaptığı gözlemler anlatılıyor. Alman bir seyyahın gözünden Osmanlı halkını, dönemin padişahını, saray yaşantısını, devlet yönetim kademelerini okumak farklı bir deneyim oldu. Türklerin o dönemdeki zayıf ve güçlü yönlerini eğip bükmeden direk kaleme almış, zaman zaman Hristiyanlık ve İslamiyet karşılaştırılmış, hatta seyyaha göre Türkler Hristiyanlara Tanrı tarafından verilmiş bir ceza olarak değerlendirilmiş. Türkler olmasaymış Hristiyan toplumlar durmadan birbirleriyle savaşırlar birlik olamazlarmış. 16. yy. Avrupasının gözünden Türkler nasıl görülüyormuş, İstanbul'a geldiğinde nasıl bir halkla karşılaşılmış tüm bunların mukayesesi yapılmış. Bu yapılırken ara ara seyyahın Türklere karşı ön yargısına ve sert ifadelerine de rastlıyoruz.
Benim gibi, hem tarihi bilgiler edinmek isteyip hem de ansiklopedik bilgiler içeren detaylardan sıkılacağını düşünen arkadaşlara önerimdir. Akıcı dili ve sıkmayan bilgileriyle tarihimize komşunun penceresinden bakmak isterseniz tercih sebebidir.