#okudumbitti
Erik ağacı... Hiç unutamayacağım bir roman oldu. 2.dunya savaşı sırasında Nazi Almanyasinda yaşananlar tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmiş. Istemedigi şeyleri yapmak zorunda kalan insanlar, yıkılan aileler , mahvolan hayaller... Christine bir Alman anne ve İtalyan babanın kızıdır. Yahudi olan Isaac ile birbirlerini severler. Tam ailelerine söyleyecekken 2.dunya savaşı patlar. Huzur içinde buyudukleri köyleri artık hızla değişmektedir. Esir kampları, karneler zorluklar ve yokluklar içinde geçen hayatlar... Çok etkilendiğim bir kitap oldu. Bir solukta okudum desem yeridir. Din, milliyet ayırmadan sadece insan olduğu için yaşamayı hak eden insanlar...
Alintilar:
O zamanlar dünyaları çok başkaydı.Henüz çocuktular.
Ne kadar seversen sev, ne kadar çalışırsan çalış kaderi asla değiştiremezsin.
Köklerin neredeyse orada çiçek açarsın
Gözleri acı ve minnetin yaşlarıyla dolan kadınlar, ya uyuyor ya da hiçbir şeye bakmadan öylece oturuyordu
Güneş yüzünü ve ellerini ısıtırken, içi hala nehir buzulundan akan bahar buzları gibi soğuktu.
Aysız bir gecede, dipsiz bir uçurumun köşesinde, düşüp yok olmayı bekleyen çakıl taşları gibi hissetmeden hareket edebiliyordu.
Hayatın akışına kapılacağım. Yaralarım, alıştığım güzel anlarla kabuk bağlayacak. Umarım sık sık güzel anlar yaşarım ve uzun sürerler.
Toprak ana bir daha asla eskisi gibi olmayacaktı. Küle kül, toza toz... Cansız bedenleri içine alacak ve bunu asla... unutmayacaktı.
Leylaklar açıp kuşlar ağaçlara yuva yaparken herkesin yüzünde bir çaresizlik vardı. Herkesin yüreğini umutsuzluk sarmış gibiydi.