"Birçok şey yapabilirdik. Ümit vaat ediyorduk. Ama yeteneklerimizi, zekâmızı boşa harcadık. Teknolojiye körü körüne bağlanmamız, sonumuzu hızlandırmaktan başka işe yaramadı. Bizim dünyamız sona eriyor... Ama hayat devam etmeli..."
*|9 (2009)
Eğer içimizde bir gönül kaldıysa; masal dinleyen, şarkı söyleyen, şiir okuyan, sulara bakan, kuşlara gülen, ağaçları kucaklayan, yalnızlıkla ürperen bir gönül, dünyamız insanın gövdesinde yeniden filizlenmeye başlayacaktır. Yoksa yaşadığımız gezegen hepimizi bir taş masalına çevirecek.
Kitapları, nasıl desem, filmlerden özel yapan şey onlara tutunabilmemizdir. Kendi dünyamız bir fırtınaya maruz kaldıysa bir kitap farklı bir dünyaya (açılan) bir geçit oluyor.
Bir baba ihtiyacı her zaman mı vardır, yoksa, kafamız karıştığı bir gün dünyamız dağıldığı, ruhumuz daraldığı vakit mi isteriz babayı? Kitapta geçen cümlelerden biriydi beni derinden sarsmıştı. Bu güzel ve kıymetli eseri okurken en çok babam aklıma geldi. Bir şeylere aslında çok inanırsak gerçekten başımıza geliyor. Ve bazen efsanelerde efsane değil de gerçeğe yüz tutuyor. Yıllar önce başkalarına efsane diye anlattığımız yıllar sonra başımıza gelince aslında efsaneler o zaman efsane olmaktan çıkıyor.