Jack Holland, Mizojini: Dünyanın En Eski Önyargısı - Kadından Nefretin Evrensel Tarihi kitabında, kadın düşmanlığının izini iyi sürer, tarih boyunca kadınların yaşadığı kıyıcı şiddeti canlı örnekleriyle aktarır. Holland, dünya herkes için baş döndürücü biçimde değişirken, kadınlar söz konusu olduğunda değişime nasıl da direnildiğini; modern dönemde kadınların değişim için nasıl ayrıca mücadele etmek zorunda bırakıldıklarını gayet adaletli bir dille anlatır.
Bizler kadın olarak doğduk.. Erkeklerle mücadele için yaratılmadık!
Reklam
Kadınların davranışlarını düzenleyen yasalar, Hesiodos'un mizojini mecazının toplumsal bir gerçeklik haline gelmesinin en açık ve en çarpıcı göstergesidir. Yasal olarak Atinalı bir kadın, bir çocuk gibi yaşamı boyunca bir erkeğin vesayetinde kalmıştı. Evini sadece bir nezaretçinin eşliğinde terk edebiliyordu. Çok ender olarak kocasıyla birlikte yemeğe davet ediliyor ve kendi evinde ayrı bir bölümde oturuyordu. Herhangi bir resmi eğitim görmemişti. Filozof Demokritos, "Bir kadın düşünmeyi öğrenmemeli çünkü bu kötü sonuçlar doğurur." uyarısı yapmıştı. Ergenlik çağına erişen genç kızlar hemen evlendiriliyorlardı, hem de çoğunlukla kendilerinden en az iki kat daha yaşlı erkeklerle. Büyük yaş farkı, yaşam deneyimlerinin azlığı ve eğitimlerindeki noksanlıklar, kadınların doğuştan gelen aşağılık duygularını güçlendiriyordu. Menander, bir komedisindeki kahramanına, evli erkekleri uyarmak için şu sözleri söyletir: "Karısına okuma-yazma öğreten koca, hiç de iyi bir şey yapmış olmaz; sadece bir yılanın zehirine zehir katmış olur."
"Bir nefretin tarihin araştırmanın, karmaşık bir uğraş olduğunu biliyorum. Belli bir nefret eyleminin kökeninde, ister ırk ister din isterse siyaset ya da doğa motifi olsun, hemen daima bir çatışma bulunuyor. Ama insanın birbirine karşı duyduğu nefretin bütün türlerinden farklı olarak sadece mizojinide bulunan temel güdü, aslında erkeğin kadına, kadının da erkeğe karşı duyduğu arzu. Burada nefret ile arzu garip bir biçimde iç içe geçmiş durumda. Bu nedenle mizojini böylesine karmaşık bir olgu. Bu konunun temelinde önce erkeğin kendi içindeki çatışma yatıyor ve çoğu kez erkek bu çatışmanın farkında bile değil. Katolik dünyanın geriye kalanında olduğu gibi İrlanda'da bu, ilk görüşte çelişki olarak algılanabilecek bir görünüm ortaya çıkarıyor. Çünkü o dünyada kadınlar, sokakta belki şöyle ya da böyle bir aşağılanmayla karşılaşıyorlar ama herhangi bir kiliseye girdikleri zaman, kadının saygı gördüğüne şahit olabilirsiniz."
"Mizojini, yani kadına duyulan nefret, Batı toplumlarının dünya görüşlerini temellendiren Eski Yunan filozoflarının gökyüzünün yüksek katlarındaki ışıklı düşüncelerinden, 19. yüzyıl Londra'sının karanlık sokaklarına ve Los Angeles'ın otoyolda kadın cesetlerinin kanlı izlerini bırakan seri katillerine kadar uzanan yolda pek çok farklı biçimde gelişme göstermiştir. 3. yüzyılın Hıristiyan estetiğinden Afganistan'daki Taliban rejimine kadar bu nefret, hep kadına yöneltilmiş ve onları bir cins olarak bastırmaya çalışmıştır. Tarihte en azından bir kere, ortaçağın sonlarında cadı avlarında bu nefret bir katliama dönüşmüş ve Avrupa'da yüz binlerce (bazı tarihçilere göre milyonlarca) kadın yakılarak öldürülmüştü. Hem uygarlığın yetiştirdiği büyük ve ünlü sanatçıların eserlerinde hem de modern pornografinin en bayağı resimlerinde hep bu nefret duyulan kadın motifini görüyoruz. Kadına düşmanlığın tarihi gerçekten, bin yıllar boyunca süren ve Aristoteles'i Karındeşem Jack'e, Kral Lear'ı James Bond'a bağlayan kendine özgü bir nefretin tarihi."
"Erkekler, başka bir erkeğin köpeğini tekmelemesine şiddetle karşı çıkıyordu ama karısını döven bir erkeğe kimse müdahale etme zorunluluğu hissetmiyordu. Bu aldırmayışlarına buldukları garip özür de (onlara göre) karı-koca arasındaki ilişkinin kutsallığıydı."
Reklam
Hortensia, öncelikle kadınların savaşta çektiği acılardan söz ettiği konuşmasında, yöneticilere şu soruyu yöneltmişti: “Eğer biz, devlet dairelerinde yönetim erkinin paylaşılmasında yoksak ve bu kadar kötü sonuçlar doğuran devlet yönetiminde değilsek, o zaman niçin vergi ödüyoruz?
Karşıtları Sempronia’nın bir kadın için aşırı serbestliğini, çok erkekle cinsel ilişki kurmasıyla özdeşleştirmişlerdi. Bununla aslında çok eskiden beri var olan, bağımsız karar verebilecek kadar akıllı bir kadının ahlaklı olamayacağı düşüncesini sürdürmüşlerdi. Bu nedenle, Horace ve dönemin başka şairlerinin, Kleopatra’nın sözümona ahlaka aykırı aşk yaşamını, kadına karşı duydukları düşmanlığın simgesi yapmalarına şaşmamak gerek. Ona Yunancadan alınmış sivri bir terim olan, yaklaşık “kendini on bin erkeğe alabildiğine açan kadın” anlamına gelen “Meriochan kadın” adını yakıştırmışlardı. Günümüzün bilinen ünlü pornografik eserlerini gölgede bırakacak müstehcenlikte bir dille kaleme alınmış bir yazıda, onun bir gecede 100 Romalı asille neler yaptığı anlatılıyor.
Roma’da kadın nüfusun azlığı nedeniyle kent yöneticileri, bir hileye başvurarak komşu Sabine halkını büyük bir şenlik için kente davet ettiler. Şenlik sürerken, Romulus’un bir işareti üzerine askerler en güzel Sabine kadınlarını zor kullanarak kaçırdılar. Tarihçi Titus Livius’un anlattıklarına göre, Romalılar kaçırılan bu genç kadınlara nazikçe yaklaştılar. Kral Romulus, onların yasalarından ne kadar üstün olduğunu göstermek için Roma evlilik yasalarını okuyarak, Sabin kadınlarını Roma’da kalmaları ve kendilerini kaçıran erkeklerle evlenmeleri için ikna etti. İntikam hırsıyla yanan Sabinelilerle Romalılar arasında çıkan savaşı, kendilerini iki ordu arasına atan Sabinli kadınlar sona erdirmişti; çünkü yeni kocalarıyla, kardeşleri ve babalarının birbirlerini boğazlamasını görmek istememişlerdi.
Mizojinide kadınlar ister iffetli olsunlar ister olmasınlar, hep aynı sorunla karşı karşıya bırakılıyor: Erkeklerde cinsel arzu uyandırıyorlar ama sonra bundan, bu arzuyu duyan erkekler değil de hiçbir suçu olmadığı halde kendileri sorumlu tutuluyorlar
Reklam
Yasalara göre, kayınpederinin ilgisini çeken kadınlara da ölüm cezası veriliyordu. Boşanmanın ise sadece erkeklere tanınan bir hak olduğunun tekrar edilmesine gerek bile yok.
Valerius Maximus’un en yüksek perdeden övdüğü bir başka kişi de karısını, başını örtmeden dışarıya çıktığı için boşamış olan Gaius Sulpicius Gallus’tur. Onun, Maximus’un övgüsüne neden olan sözleri, günü müzde bir Suudi Prens’in ağzından dökülmü ş olabilirdi: “Yasalar, güzelliğini yalnız benim görebileceğimi emrediyor. Sen bütün güzelliklerini sadece bu gözlere açabilir ve sadece onları hoşnut edebilirsin!”
Eski Yunan’da olduğu gibi Roma’da da kadının yaşamındaki ilk engel, doğumundan hemen sonra yaşamını yitirme tehlikesiydi. Bu tehlike, kentin babası Romulus’a atfedilen ve kız bebeklerin öldürülmesini öngören bir yasadan kaynaklanıyordu. Bu yasaya göre, “bütün erkek çocuklar ve sadece ilk doğan kız çocuklar” büyütülebiliyorlardı. Bu, ilk kız çocuğundan sonra doğacak kız çocukları için bir tür ölüm çağırışıydı.
Perikles , “İyi kadın, kendisinden övgüyle bile olsa hiç söz edilmeyen kadındır,”der.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.