gözleri aşkın ve ayrılığın anayurduydu. buğusunu güzel sözlerin emdiği uzun bir günbatımıydı ağzı. bu yüzden bir sızıydı herkesin içinde. başını kaldıran da eğen de aynı umutsuz uzaklıkla dururdu. gülüşü, dağılmış orduları önce toparlar, sonra yeni bir yenilgiye sürerdi. ben, kalbim ağzıma kadar büyümüş, köküne su yürüyen ağaç yaprakları gibi
Rusya'da Tolstoy'un mezarı kadar muhteşem ve insanı duygulandıran bir şey görmedim, Her şeyden ve herkesten uzakta olan bu kutsal hac yeri bir ormanın içindeydi. Dikdörtgen şeklinde bir toprak parçasından ibaret olan bu mezara dar bir patikadan ulaşılıyordu, başında hiç kimsenin nöbet tutmadığı, korumasız, öylece duran mezarın çevresinde sadece
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun.
_İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir.
_Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur.
_İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz.
_Yanlış anlayanlar tarafından
Genç insan belirsiz olana karşı heves ve özlem içindedir: Bunlar onun huzurunu bozarlar; oysaki, huzursuz mutluluk olmaz. Buna karşılık yaşlılıkta her şey duraklamıştır; çünkü bir yandan kan daha serinlemiş ve duyularınuyarılabilirliği azalmış; öte yandan da deneyim, şeylerin değeri ve hazların içeriği hakkında insanı aydınlatmış, böylelikle o
Osmanlı insanı ne kadar varlıklı olursa olsun, gösteri, gösteriş ve israf sayılabilecek davranışlardan kaçınırdı... İhtiyaçtan fazla tüketmeyi yalnızca israf saymaz, aynı zamanda fakirin hakkına tecavüz de sayar, kul hakkı oluşturduğuna inanırdı. Hayat bu hassasiyetle çerçevelenmiş, hassasiyet padişahları da kuşatmıştı.
1453 yılı Ramazanı...
Fetih
Dünyanın en yaşlı insanı gibi göründüğü halde bir tanecik anısı bile yok gibiydi... Sanki hiç annesi babası olmamış, sanki hiç sevinmemiş, gülmemiş, ağlamamış, âşık olmamış, evde kaçmamış, cam kırmamış, top oynamamış....
Zifaf gecesinde, damattan gelinin bekâretini bozması beklenir ve bütün davetliler kanlı çarşafı görmek isterler -kanın rengi çok
önemlidir. Gelin, çarşafını titizlikle saklar ve kan lekesi parlak bir pembe, soluk pembe veya koyu kırmızı kalırsa ömür boyu onunla övünür:
‘Benim kanım çok güzel bir pembeydi, hiç görülmeyen bir tonda...’ Ayrıca, onun sihirli bir gücü olduğuna inanılmaktadır. Benim çarşafım çok güzeldi, daha sonra uzun bir süre ondan söz edildi. Yaşlı kadınlar onu gözlerinin önünden geçirebilmek için birbirleriyle kavga ettiler. Anlaşılan, insanı kör olmaktan korurmuş.
Birçok kültürde, erkeklerin cinsel deneyiminde bekâreti bozmak fazladan bir heyecan ve tatmin kaynağı sayılır. Shakespeare’in Perikles adlı piyesinde, Perikles’in kızı Marina’yı kaçıran korsanlar onun bekâretini cümbüşle kutlarlar. Kızı daha sonra eline geçiren genelev patronu da, uşağına onu pazarda nasıl satması gerektiğini şöyle anlatır:
... onun özelliklerini, saçının, teninin rengini, boyunu, yaşını, bekâret belgesiyle ilan et; sonra, “En fazla para veren ona ilk kez sahipolacak,” diye bağır. Erkekler böyleyken, bikir ucuz bir şey değildi.
Bu enkarnasyonda, Yengeç Kuzey Düğümü insanı her şeyi çok ciddiye alma eğilimindedir. Geçmiş yaşamlarda "dünyanın yükünü" taşımış olduğundan, bu enkarnasyona da ağır sorumluluklar yüklendiğini hissederek gelmiştir. O, sorumluluk üstlenme arzusunu harekete geçiren insanlara ve durumlara doğru çekilir ve sonunda kendisini çevresindeki
_İnsanlar sizi, sadece aynı yerden canları yandıklarında anlarlar.
_Dalgaların art arda gelip çarptıkları kaya gibi ol. Sağlam, kıpırtısız ve çevresinde kaynayan suların dinginleşmesini seyreden.
_Sanki ölmüşsün ve bir süre daha fazladan zaman bağışlanmış gibi doğaya uygun yaşa.
_En büyük erdem tarafsızlıktır. Duygular ise, yanlış fikirlerden