Geçmişte yaşadığımız olumsuz deneyimler, ruhumuzun hep yaralı kalmasına ve çok kırılgan olmasına sebep olabilir. Daha önce de söyledim, dünya acımasız bir yer. Dünyayı romantik bir şekilde algılamamız kendi problemimiz.
Bilinç, zihin ve ego benlik... Bu üçü, varoluşumuzun gizemli örgüsünü dokuyan ipliklerdir. Ancak insan, bu ipliklerin birbirine nasıl örüldüğünü fark edemediğinde, kendi elleriyle yarattığı bir illüzyonun içinde kaybolur. Bir okuanus metaforyla konuyu anlatlmaya calisalim
Bilinç, varlığın temel özüdür. O, gözlemcidir; düşünceleri, hisleri ve
İnsanın eylemleri bir ortam içinde oluşur. Düşünceleri de bu ortama göre şekillenir. Düşüncelerin oluşumu ortamımızdaki uyarıların algılanması ile başlar.
Bazen bilimcilerin hiç romantik olmadığı, her şeyin nedenini düşünme tutkularının dünyayı güzellik ve gizemden yoksun bıraktığı söylenir. Ama dünyanın gerçekte nasıl işlediğini beyaz ışığın renklerden oluştuğunu, rengin bizim ışığın dalga boyunu algılamamız olduğunu, şeffaf havanın ışığı yansıttığını, bunu yaparken de dalgalar arasında bir ayrım yaptığını ve göğün, günbatımının kırmızı olmasıyla aynı nedenden mavi olduğunu anlamak heyecan verici değil mi? Günbatımı hakkında birazcık şey bilmek onun romantizmine zarar vermez.
Geçmişte yaşadığımız olumsuz deneyimler, ruhumuzun hep yaralı kalmasına ve çok kırılgan olmasına sebep olabilir. Daha önce de söyledim, dünya acımasız bir yer. Dünyayı romantik bir şekilde algılamamız kendi problemimiz. Bu durumdan dünyanın haberdar olduğunu zannetmiyorum, insani ilişkilerin acımasız olan tarafının ise dünyanın acımasız tarafından geri kalır yanı yok. Geçmişte yarası olan, hassas olan insanlar bu acımasızlıkları çok daha yoğun yaşarlar; başkası için yaprak kıpırdatmayacak bir rüzgâr hassas bir insan için büyük bir fırtınaya neden olabilir.