... suçlunun insan olabileceğini göz önünde bulundurmayı da ihmal etmeyin... Gazları yayarak iklimleri değiştiren o. Atmosferi ısıtan ve ozon tabakasına zarar veren onun faaliyetleri. Dünyayı daha verimli hale getirme bahanesiyle dünyayı tüketen onun açgözlülüğü. Doğayı sanayileştiren onun iştahı; süt, yumurta, et veren, bedava işçilere dönüştüren hayvanlar da buna dahil. Ormanları yok eden onun doymak bilmezliği. Biyolojik çeşitliliği azaltan onun emperyalizmi. Atom tehlikesini yaratan onun bilimi. Belki sizin kıyamet metinleri bizi bu konuda uyarıyordur. İnsanlara diyordur ki eğer asıl olanı unuturlarsa kaos üretirler ve hiçliğe doğru adım atarlar
Dünya'nın gördüğü en büyük komutanlardan biri. O, Kartaca Aslanı, Roma'nın en büyük düşmanı, strateji ve taktik dehası, uyguladığı savaş taktikleriyle Roma'nın bile örnek aldığı Hannibal Barca'yı anlatacağım.
Roma Devleti, MÖ. 3. Yüzyılın ortalarına doğru İtalya'da hâkimiyeti sağlayıp Akdeniz'in güçlü devletleri arasında yerini alınca, bölgenin
ERKEK, ERKEKLER, ERKEKSİ, ERKEKLİK kelimelerini ve eril türevlerini kullandığımız zaman aklımızın bir köşesinde dünyaya ve içinde yaptığımız faaliyetlere dair geniş, belli belirsiz, karmakarışık bir resim beliriyor aslında. Büyüyüp "adam olmak" diyiyoruz ya da "erkek gibi davranmak" diyiyoruz, anlamı da yan anlamı da oldukça geniş bir kelime bu. O sırada gözümüzün önüne sıra sıra uygun adım yürüyen erkekler, çark yaparak yer değiştiren erkekler geliyor, gemileriyle yeni denizlere açılan, bilinmeyen dağları keşfeden, atları ehlilleştiren, sürüleri güden, toprağı süren ve ekip biçen, demir ocaklarında ve fırınlarda çalışıp duran, maden kazan, yollar ve köprüler ve yüce katedraller inşa eden, büyük işletmeleri yöneten, üniversitelerde öğretmenlik yapan ve kiliselere vaaz veren, her şeyi yapan ve "dünyayı" dindiren bütün o erkekler geliyor.
KADINLAR dediğimizde ise aklımıza gelen sadece DİŞİydi.,cinsiyetti
Bir kitap okudum hayatım değiş... Şaka. Bu kitap bir çok kitap gibi hayat değiştiren bir kitap değil :) fakat şahsi olarak hayat değiştirici bir kitabın var olduğuna esasen inanmıyorum. İnsanın yaşamını ya da dünyayı görüşünü değiştirebilecek tek şey yine bizzat kendisidir. Okuduklarınız, gördükleriniz aracıdır sadece. Bu kitap da öyle, aynı zamanda oldukça farklı bir dili var. Yorumlamaya tamamen açık.
Aleister Crowley pek çoklarına göre sahte bir peygamber hatta bir şarlatanken, belirli bir kesim için ise bir yol göstericiydi. Kurduğu Thelema diniyle müritler toplayan yazar, sıradışı büyü öğretileri ve dini ritüelleriyle yaşamış en büyük okültistler arasında kendine yer buldu. Kim olup olmadığı yine kişinin doğa görüşünde saklı kısaca. Sizin için bir okültist bir peygamber olabilir, yine sadece bir yazar, ilginç bir yaşam sürmüş hepimiz kadar basit bir adam da olabilir.
Fakat yine de bu üç bölümden oluşan bir kitapta bize sunduğu bir misyonu var. Bu misyon tarihe baktığınızda bizi sınırlar altında tutan, sesimizi kesen, komşularımızın kapısına işaret koymamıza neden olan din öğretilerine karşı, özellikle kitapta “kölelik dini” olarak nitelendirilen Hristiyan öğretisini kaldırmak, on emir yerine tek bir emiri esas kılmaktı: “İraden neyse onu kıl olmalı Yasa’nın tümü.” Şahsen kendisi bu sözlerin ona değil, Aiwass adındaki kutsal bir varlık tarafından söylendiğini dile getirmiş. Artık kendi sözleri midir? Bir havadis midir? O cevap herkesin kendisine ait. Sözlerine kulak verecek olursak... Neden olmasın, neden kendi irademiz neyse onu kılmayalım?