Kalemini çok sevdiğim, sevgili Sema Soykan'ın okuduğum üçüncü kitabı; Adsız Roman ile geldim bugün ;)
1864 Çerkes Sürgünü ve Soykırımı'nı anlatan, hafızalara kazınacak bir kitap olmuş bana göre... Bosna Soykırımı'nı anlatan bir kitap okumuştum daha önce gözyaşlarımı tutamayarak, bu kitapta da aynı hisleri yaşadım... Kitabı okurken insanların o çaresizliğini iliklerinize kadar hissediyorsunuz, "bu kadar da olmaz" dedirten ne çok acı yaşamışlar...
Kuzey Kafkasya'dan Osmanlı'ya sürgün edilen Çerkeslerin, göç öncesi ve sonrası yaşadıkları derin acıları bir küpün içinden çıkan mektuplar halinde yazılmış, adı koyulmamış bir romandan okuyoruz, burdaki kurguya ayrıca bayıldım çünkü merak duygusunu yüksek tutuyor ;)
Mektuplar, kitabımızın baş kahramanı Neri'ye anneannesinden kalan küpün içinden çıkıyor... Küpü satmak isterken tanıştığı Aras ve mektuplarla hikâyeye giriş yapan; Janset, Jankat ve Elbruz'un sıradışı öyküsü ile geçmiş ve şimdiki zaman arasında gidip gelen bir aşk hikâyesine eşlik ediyor ama aynı zamanda köyleri Ruslar tarafından yakılıp yıkılan, açlıkla, hastalıkla mücadele eden, batan teknelerde boğulan Çerkes halkının müthiş mücadelesini okuyuruz...
Geçmiş tarihin karanlık yüzünü, insanların acılarını anlatan kitapları okumak kolay değildir ama yine, Sema hanımın o muazzam bilgi birikimi ve detaycı kalemi sayesinde kitabın nasıl bittiğini anlamıyorsunuz ;)