Jack London'ın ilk 10-15 sayfada neler anlattığını tam olarak anlayamadığım, ama 10-15 sayfadan sonra sürükleyici bir şekilde kitabın içerisine girip bir solukta bitirdiğim, toplamda 50 sayfalık olmasına karşın içerisinde birçok kıssadan hisse bulunan derinlikli öyküsü.
Öykünün konusu basit gibi görünse de Jack London'ın konuyu işleyiş biçimi ve
Kanada da yaşlı bir adam ekmek çalmaktan tutuklanıp mahkemeye çıkartıldı .
Yaşlı adam suçunu kabul edip itiraf etti. Ve yaptığı hatayı şöyle açıkladı:
"Çok acıkmıştım neredeyse açlıktan ölecektim."
YARGIÇ kararını verdi :
"Sen hırsızlık yaptığını biliyorsun ve ben senin on dolar tazminat ödemene hükmediyorum.
Bu parayı ödeyemeyeceğini bildiğim için senin yerine ben ödeyeceğim. "
Duruşma salonunda herkes susmuştu, YARGIÇ cebinden on dolar çıkardı ve yaşlı adamın tazminatı olarak hazineye götürülmesini istedi.
Ardından ayağa kalktı ve salondakilere hitaben:
"Hepiniz suçlusunuz ve her biriniz on dolar ceza ödemelisiniz zira sizler öyle bir şehirde yaşıyorsunuz ki yaşlı bir adam açlıktan hırsızlık yapmak zorunda kalıyor.
Duruşma salonunda 480 dolar toplandı ve toplanan parayı YARGIÇ yaşlı adama verdi.
Ve sözlerine şunu ekler:
"Eğer inananların yaşadığı bir şehirde fakir görürseniz bilinki o şehrin yöneticileri halkın malını çalıyorlar" 🕊️
#alıntı
Bu kitap benim için çok özel bir kitap o yüzden incelemenin de öyle olması gerekiyor diye düşünüyorum ve şöyle başlamak istiyorum...
Deniz Gezmiş 'in babaannem tarafından akrabam olduğunu öğrendiğim de daha ilk okula gidiyordum. Anneannem anlatırdı atla göy meydanından geçerken dağ boyu olduğunu. Tabi o zamanlar olaylardan da fazla haberim yok.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ... Öldüğü halde dahi bırakmıyor hainliği ve miras olarak bir avuç dolusu hainlik yadigar etti.
Sene 1936 Ulu Türkçü Hüseyin Nihal ATSIZ mahkeme salonunda çıkar. Gazeteciler sarar etrafını ve kendisine duruşma sırasında "köpek" diye tabir ettiği kişiyi sorar:
"Siz Nazım Hikmete mi köpek
Kitapta çok sert eleştiri ve yorumlar mevcut kitabın içeriğini ve yazılanları kaldıramayacak olup kişisel algılayacaklar şimdiden incelemeyi okumadan geçiversin.
•Cenneti satın alan adamın hikayesinden başlayalım...
Yüzyıllar önce kiliseler cennetten topraklar satıyorlardı. halk ise, “ölünce cennette yerimiz hazır olsun” diye bu oyuna alet
Musa Anter, Nusaybin'de bir köy olan Zivingê(Eski Mağara)de doğdu. Nüfustaki ilk doğum yılı 1924 olarak kayıtlıydı. Ancak ilkokula yazılabilmek için yaşı büyütüldü ve 1920 yapıldı. 1917 ile 1920 yılı arasında doğduğu bilinse de, 1920 yılı onu doğum yılı olarak kabul edilir. Hangi yıl olursa
Geçmişte kendisi de avukat olan Sharma, bu kitapta da ünlü ve zengin bir avukat olan Julian Mantle’ın yaşamın anlamını bulma yolcuğunda geçirdiği dönüşüm öyküsü aracılığıyla liderlik sırlarını okuyucu ile paylaşmış.
Mesleğinde çok başarılı olan Julian, hayatta sahip olunabilecek her şeye sahip. Kariyer, şöhret, para, özel bir jet, ada ve kırmızı bir Ferrari. Julian sürekli çalışmakta ama sağlığına hiç dikkat etmemektedir. Yoğun iş temposu nedeniyle bir duruşma sırasında kalp krizi geçirir. İşte bu hastalık Julian’ın tüm hayatını değiştirir. Hastanede gördüğü tedavinin tamamlanmasından sonra ortadan kaybolur. Sahip olduğu her şeyi hatta çok sevdiği Ferrari’sini bile satıp Hindistan seyahatine çıkar..
Tekrar ülkesine döndüğünde, en yakın arkadaşını ziyaret eder. Fakat o kadar değişmişdir ki arkadaşı dahi kendisini tanıyamaz. Kendisi gibi avukat olan arkadaşı Julian’daki tüm değişikliği ve bilgeliği fark eder. Tıpkı onun gibi olmayı arzularken, Julian ise tüm öğrendiklerini arkadaşı ile paylaşmaya dünden razıdır. Bir gece süren uzun bir sohbet ile Julian tüm başından geçenleri, bizlere ve arkadaşına bu şekilde anlatmış olur.
Özellikle bazı noktalarda, hayatınızı sorgulama gereği duyduğunuzdan kitabı okumayı bırakarak, anlatılanları kendi yaşantınızla kıyaslamaya başlıyorsunuz. Beğenerek okuduğum kişisel gelişim kitabıydı.. Keyifli okumalar :))
Rachel Abbott / İşte Böyle Başlıyor
Sürükleyici, akıcı ve psikolojik gerilim barındıran bir cinayet romanı #İşteBöyleBaşlıyor.
Mark, ilk karısı Mia’nın ölümünü atlatamamış, ablası Clio’nun sözüyle hareket eden ve rutinleri olan bir adam. Fotoğraf galerisi sahibi ve isim yapmış bir fotoğrafçı. Ablası Clio ise anneleri onları terkedip gittiği ve babası canına kıydığı için küçüklüğünden beri Mark’a karşı aşırı korumacı ve idareci bir kadın. Birgün bu abla ve kardeşin hayatına Evie adında bir kadın, fotoğraflarının çekilmesini istediğini söyleyerek dahil oluyor. Bir süre sonra Mark’la yaşadığı ilişki sonucunda Lulu adında bir kız çocukları oluyor. Evlenmeye yanaşmayan Evie’nin sürekli yaralanmaları ve ev kazaları olmaya başlayınca, çevreleri tarafından oklar Mark’a dönüp, “acaba şiddet mi uyguluyor?” sorusuna sebep oluyor. Ta ki birgün Evie’nin Mark’ı öldürüp, “Ben yaptım. Katil benim!” demesine kadar. Tüm aksiyon ve gerilim de bundan sonra başlıyor. Evie’nin mahkeme süreci, duruşma sahneleri ve geçmişe yolculuğu derken akıcılığına rağmen “bu kurgunun gizemi nerde” diye düşünmenize fırsat kalmadan öyle bir ters köşeler geliyor ki şok oluyorsunuz.
İki korkunç ölüme şahit olan bir ev, soruşturmayı sürdüren polisler ve geçmişin gizemi sizi okurken oradan oraya savuruyor. Yazar öyle bir sürpriz son yapmış ki tüm taşlar tekrardan yerine oturuyor. Kitabın sonunda kafanızda hiçbir soru işareti kalmıyor. Devam kitabı olan #CinayetOyunu ‘nu okumak için sabırsızlanıyorum.
Keyifli okumalar…
Gelin size bir hikaye yazayım siz de okuyunca anlayacaksınız ki , gerçek kişiler ve olaylarla ilgisi olmayan hikayelerden biri değil , ''sabah bir postacı çıkıp gelse, kapıyı çalıp gelecek günlerimin özlemini gidermek, yeni günlerin sığlığına derinlik kazandırmak gayesine konservatuvarı kazandınız PİYANO lar sizin parmaklarınızın dokunuşunu
ADALET DEDİĞİN BÖYLE İŞLER..
👏👏👏👏👏
Kanada’da ihtiyar bir adam ekmek çalmaktan tutuklanıp mahkemeye sevk edildi.
Yaşlı adam suçunu kabul edip itiraf etti.
Ve yaptığı hatayı şöyle açıkladı:
"Çok acıkmıştım neredeyse açlıktan ölecektim."
Hakim şöyle hükmetti:
"Sen hırsızlık yaptığını biliyorsun ve ben senin on dolar tazminat ödemene hükmediyorum.
Bu parayı ödeyemeyeceğini bildiğim için senin yerine ben ödeyeceğim. "
Duruşma salonunda herkes susmuştu, hakim cebinden on dolar çıkardı ve ihtiyar adamın tazminatı olarak hazineye götürülmesini istedi.
Ardından ayağa kalktı ve salondakilere hitaben: "Hepiniz suçlusunuz ve her biriniz on dolar ceza ödemelisiniz zira sizler öyle bir şehirde yaşıyorsunuz ki ihtiyar bir adam açlıktan hırsızlık yapmak zorunda kalıyor.
Duruşma salonunda 480 dolar toplandı ve toplanan parayı hakim ihtiyar adama verdi.
Ve sözlerine şunu ekledi.
"Eğer medeni insanların yaşadığı bir şehirde fakir görürseniz bilinki o şehrin yöneticileri halkın malını çalıyorlar"
İlk imzalı kitabımı hediye aldığımda on dört yaşında idim. Edebiyat öğretmeni ve eleştirmen olan amcam, Aziz Nesin tarafından benim adıma imzalanmış ''Sondan Başa'' adlı kitabı bana verdiğinde günlerce elimde gezdirdiğimi bilirim. Okula götürüp tüm arkadaşlarıma , hocalarıma göstermiştim. Adıma imzalı ya , zannedersiniz ki Aziz Nesin bana
Nasıl ki dünyaya gelirken bir fikir beyan edemiyorsak, hangi anne babanın evlâdı olacağımızı da seçemiyoruz.
Karamazov Kardeşler: üçü de birbirinden çok farklı karakterlerde olmasına karşın, toplum tarafından hepsine birden aynı gözle bakılıyordu.. "Ne de olsa sende bir Karamazov'sun." Önyargıya düşmeyen insan yoktur şu dünyada
Ted Bundy, 100'den fazla kadını öldürdüğü kabul edilen, öldürdüğü kadınların çoğuna aynı zamanda tecavüz eden, nekrofili; fakat bunların yanında espritüel, zeki ve eğlenceli olan, dünyanın bir numaralı seri katilidir. Suç psikolojisi ve seri katil uzmanı yazarımız Arkın Gelişin ise ele aldığı bu eserde, seri katil denince akla ilk gelen Ted