Köşeli bir sabahın köründe Na! yatağından kalkıp traş oldu, briyantinli saçlarına şekil verip ütü izli takım elbisesini kuşandı, düğme kutusundan seçtiği kol düğmesini gömleğine iliştirdi, rugan ayakkabıların cilasını parlatıp marka saatini taktı. İş çantası elinde, on binlerce insanın girdiği metro deliklerinden birine girip ötedeki bir delikten
Reklam
(...)Şimdilik en güvenli sayılan saklama kapları, elektriğini kalpten alan kafalardı. Ah, ıstıraplı bir kafaya elektrik sağlayan bahtsız bir kalp! Dermansız bir kafanın bekçiliğiyle ömür tüketen, aklına gelmeyenin başına gelmesinden bezmiş, kaygılarla erimiş, alıp başını gidecek, işe yaramaz hayatı sonunda söndürecek kalp.(...)
Aslında her çocuk, dünyadan kesilecek kalp bağlarının acısına katlanacak kudretteydi ama o kanlı kesikte köklenecek korku, kapılarını her gece çalacak kadar da ısrarcıydı.
Sayfa 61 - Ve YayıneviKitabı okudu
(...)Perşembe gecesi öbür gecelere göre ara bir geceydi. Mesai haftasının bitişiyle cuma günü her zaman gelenekseldi. Cumartesi ve pazar, dost meclislerinde sabır tazeleme günleriydi. Pazartesiyle yapılan rutin başlangıç, yerini salı günü mesaisinin vahşi performansına bırakıyordu. Bugün çarşamba. Haftanın günlerini saymak çok sıkıcı değil mi? Yedigen mimarili cezaevinde yedi günde bir aynı köşeye geliyoruz
(...)Müzede gezinmek, görselliğini kaybeden dünya hakkında uzun uzadıya bir monologtu.(...)
Reklam
"Dünyayı ocağımız bildik bileli doymayı hiç bilmedik. Huzursuzluğumuz hep açlığımıza işaretti, huzursuzluk yaratacak her uğraştan tecrübeyle tiksindik."
(...)Gökyüzü buz tutmuş kadar donuktu. Ne yükseklerde giden uçaklar ne alçaklarda süzülen kuşlar ne de ötelerden gelen bulutlar vardı. Göklerin sessizliği yeryüzünü de örtmüş, yaşam suskunluğa bürünmüştü. Her yerde hüküm süren sessizliğin kaynağı, canları tehlikeli karşılaşmalardan koruyan uykuydu.(...)
(...)Çoğu insanın iç dünyası ile dünya arasındaki yarılma, muhtemelen bankaya yatırılan maaş üstü primlerle ve yıllık izinlerle görünmezliğe bürünüyordu.(...)
(...)Güneşten yüzleri erimiş insanlar renkleri soluklaşmış kıyafetleriyle ağırca dönen bir meydan akıntısı yaratmıştı.(...)
Reklam
(...)Yetişkin birinin heyecanını dillendirebilmesi, en azından heyecanlanabilmesi, geçip giden her günün ardından daha da zordu. Bir yaştan sonra heyecan denilen şey zaten nedir ki? Geçmişle etkileşimi sağlayan ama çoğu anılarda bırakılmış bir tutam nöronal bağ.(...)
"Hemen hemen herkes, iş hayatının zorluğundan, sıkıcılığından dem vururdu da kimse yaşanılan büyük yabancılaşmadan bahsetmezdi. Çoğu insanın iç dünyası ile dünya arasındaki yarılma, muhtemelen bankaya yatırılan maaş üstü primlerle ve yıllık izinlerle görünmezlige bürünüyordu. Perşembe gecesi öbür gecelere göre ara bir geceydi. Mesai haftasının bitişiyle cuma günü her zaman gelenekseldi. Cumartesi ve pazar, dost meclislerinde sabır tazeleme günleriydi. Pazartesiyle yapılan rutin başlangıç, yerini salı günü mesaisinin performansına bırakıyordu. Bugün çarşamba. Haftanın günlerini saymak çok sıkıcı değil mi? Yedigen mimarili cezaevinde yedi günde bir aynı köşeye geliyoruz."
Sayfa 32 - Ve YayıneviKitabı okudu
Cebindeki kehribar taşı çıkardı, içinde bir sinek duruyordu, çağlar öncesinde çam ağacının reçinesine yapışmış uzun kanatlı ve ince bacaklı sinek, reçinenin taşlaşmasıyla günümüze varmış bir fosildi. İlginç taşı parçalayıp sineği serbest bırakmak istedi, atmosfer farklılığı sineği yok edebilir yahut sineğin midesinde sıkışmış kozmik fırtına partikülleri kara delikler doğurup yaşamı yok edebilirdi. Dünyayı yutabilecek bir sinek ha! O halde dikkatli davranacak, taşı zımparalayıp ovalleştirecek ve misketin adını Dünya koyacaktı. Dünya'ya yeniden baktı, parmaklarının ucunda tutup gözlerini kıstı, önündeki misketleri hedef alıp ileriye fırlattı. Jüpiter, Uranüs, Neptün ve Mars misketleri birbirine çarpıp çınlarken Ay misketi Güneş'in kalbine yuvarlandı. Çarpışmada yayılan ışık her şeyin üzerini sağir sessizlikle örttü. Kıpırdayan en ufak ayrıntı kalmadı.
(...)Pedalları çeviren kırmızı kunduraları, dengesini kaybetmiş uçurtmalar gibi dönüyordu.(...)
(...)Sürücünün heyecanını görünür kılma kabiliyetine sahip bu bisiklet, bedenler gibi saf bir yetenek biyolojisiyle kurgulanmıştı. Çocuklar da meraklı, devingen, esnek bedenleriyle heyecanlarını görünür kılabiliyorlar, yüreklerinden gelen ilhamı dünyalaştırabiliyorlardı. Bu kutsal bir yetenekti.(...)
32 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.