_Her şey algıdır. Herhangi bir şeyi itici ya da çekici kılan tamamen senin zihnindir. Karar veren faktör sensin. _Zihin, aldatıcıdır. Gerçekte ikilem yoktur. Gerçekte sorun yoktur. Hiç olmamıştır, hiç olmayacaktır. Zihinde sorunlar vardır ve sen gerçekliğe zihnin aracılığıyla bakarsın. Böylece gerçeklik sorunlu olur. _Sağlıksız bir zihinle ne
Bedir Gazvesi
Hacc Süresinin 39 ve 40, âyetlerinde şöyle buyruluyordu: "Kendileriyle savaşılanlara, uğradıkları zulüm sebebiyle savas izni verildi. Allah elbette ki onlara yardım etmeye, onları zafere erdirmeye kadirdir. Onlar, sadece "Rabbimiz Allah" dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir..." Abdullah İbn Cahş ilk
Sayfa 162Kitabı okudu
Reklam
Napolyon'un tasfiye hareketleri:
Anayasal" darbe, 1802 yılının ilkba­ harında gerçekleşti. Meclislerin kısmi yenilenmesi bahanesi altında, başlıca muhalifler evlerine geri gönderildi. Legion d'honneur hakkındaki kanunun kabul edilmesi sırasında yasa koyucuların ve mahkemelerin küçük bir hamlesini say­mazsak galip olan yürütme kuvvetiyle silahları elinden alın­mış olan
�RUVA SAVAfi'NIN N E DENi Tarihteki Onlü Çatışmanın Açıklanması Truva Savaşı olarak bilinen Akalar (çeşitli Yunan kabilelerinin ordu­ larına verilen ortak isim) ile Truvalılar arasındaki on yıllık çatışma klasik mitolojideki en ünlü olaydır. Bu, sayısız trajedilere yol açan uzun, kanlı ve yıkıcı bir savaştı. Bu savaş çeşitli savaşçıların
"Çeçen" tanımlaması, ilk kez Ruslar tarafından 1732'de Kafkasya'daki kabile ve klan toplulukları için yapılır. Grozni yakınında bir köye Rusların vermiş olduğu "Çeçen" adı daha sonra bu bölgede yaşayan insanlar için de kullanılmaya başlanmıştır. Arkeolojik kalıntıların ve bilimsel araştırmaların tanıklığına göre;
Masallar, ilahiler, efsaneler, destanlar, türküler, ninniler, tiyatro, sinema ve edebi eserler: Halk arasında masallar çoktur. Masalların en meşhuru "Hangur" un hikayesidir. Türk mitolojisindeki tepegözü andırır. Demirciliğin dünyaya Kafkasya'dan yayıldığı hakkında ki rivayet ünlüdür. Halk arasında La Fontaine'in kendinden çok
Reklam
ve peygamberi Mûsa aleyhisselâma şöyle vahyetti: "Ey İm- ranın oğlu! Uyanık ol! Nefsin için arkadaş ara. Her dost ve arkadaş ki, benim sevgim üzere sana yardımcı olmazsa bil ki o senin düşmanındır." Cenâb-ı Hak kulu ve peygamberi Hz. Davud'a şöyle vah- yetti: "Yâ Dâvud! Ne oluyor, seni tek başına halktan uzak bir yere çekilmiş görüyorum?" Davud: 'İlâhi! Senin için halktan yüz çevirdim." Cenâb-ı Hak: "Ey kulum, Davud! Uyanık ol! Nefsin için iyi arkadaş ara! Sevgi ve muhabbetimde sana uy- mayan bir arkadaşla arkadaşlık yapma! Çünkü o senin düş- manındır. Hem de kalbini katılaştıran ve benden uzaklaş mana vesile olan bir düşman.." Hazret-i Davud'un haberlerinde varid olmuştur ki, bu yüce peygamber: "Ya Rabb! Bütün insanların beni sevmesi ve seninle aramın sağlam kalması neyle mümkün olur?" diye Allah'a yakardı. Cenâb-ı Hak: "insanlara tabiatlarına uygun düşen hare ketlerle muamele et! Benimle kendi aranda da iyilik yap!" Bazı rivayetlerde "Ehl-i dünyaya dünya ahlakiyle muamele et. Ahiret chline de ahiret ahlâkiyle muamele et", demiştir.
:D
"... üç gün küçücük bir kompartımanın içinde tıkış tıkıș. Altı kişi, bir de kedi. Bir tuhaf insanlar şu Anadolu insanları. Tuhaf tuhaf, çok tuhaf. Uyumadan önce bir iyice burunlarını karıştırıyorlar, sümkürüyorlar kocaman bir mendile, sonra ayakkabılarını çıkarıp ayaklarını altlarına alıyorlar, başlarını arkaya dayayıp gözlerini kapayıp uyuyuveriyorlar. Başlarını dayar dayamaz hep birden başlıyorlar horlamaya. Onlar horlamaya başlar başlamaz da kedi başlıyor miyavlamaya... Amanın ne miyavlama, düşman başına. Kulakları sağır eden. Ayak kokusu, türlü türlü, pencereyi açsan açamazsın soğuk. Bir de kedi çișini etmez mi sandığın içine. Onun da çişinin kokusu karışmaz mı ekşi ekşi ayak kokularına. Dayanabilirsen dayan."
_Benim ülkem Dünya’dır. Tüm insanlar benim kardeşimdir. İyiyi ve doğruyu yapmak benim dinimdir. _Her türlü yanlışa karşı en amansız silah Akıl’dır. Bugüne kadar başka bir silah kullanmadım, bundan sonra da kullanmayacağım. _Mantığı kullanmayı reddeden birisiyle tartışmak, ölüye ilaç vermeye çalışmak gibidir. _İktidar halktan korkarsa bu
( Eleştirel bir Bakış )
_Dinde zorlama yoktur. (Bakara 256) _Ama, kim İslamdan çıkıp başka bir dîn'e yönelirse sapkındır ve af yoktur. (İmran 90) _Çünkü, tek gerçek din islamdır. (İmran19) _İslam dışı tüm inançlar batıl ve sapkınlıktır.(Hadis) _İslam hakim gelene kadar kafirlerle savaşın.(Enfal39) _Kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır. (Saff 8)
Reklam
Hüveytatlılar gittikçe işi azıtıyor, hükümetin aley­hinde cephe alıyorlardı. Müflihul Cehmani, aşiret reisi Ude Ebu Taya’nın, “Söyle Selahattin’e avucumla kanım içeceğim ve böyle yapmak için de Allah’a ahdettim” dediğini bana ye­minler ederek söyledi. Müflihul, “O kadar rica ettim, aşiretin rahat durmuyor, bunun önüne geçin” deyince, “Ben
Sana Canımız Feda...
Uhud Savaşı’nın en zor anıydı. Hani Müslümanlar darmadağın olmuş, düşman amansızca saldırıyordu. Rasûlün yanında sadece on dört mücahit kalmıştı. Ebû Ubeyde bu on dört adamın arasında düşmanın karşısında, Efendisinin yanındaydı.[11] Savaş bitmiş, düşman çekip gitmiş fakat Müslümanlara derin acılar, kayıplar yaşatmıştı. Allah’ın Sevgili Rasûlü yaralanmış, başına aldığı darbeler sonucunda miğferinin halkaları yanaklarına batmıştı. Bu halkalar ona büyük acılar veriyor, acının şiddetinden konuşamıyordu. Peygamber acı çekerken dostları durur muydu? Onlar kendi yaralarını, ağrılarını unutmuş Efendilerine koşmuş, O’na yardımcı olmanın derdiyle yanıyorlardı. Ama Ebû Ubeyde başkaydı. O herkesi geride bırakmış, bu şerefe sahip olmanın aşkıyla Nebinin yanına varmıştı. Miğferin halkalarını eliyle çıkarması halinde Efendimiz çok acı çekerdi. Öyleyse dişleriyle bir defada çıkarmayı denemeliydi. Birinci halkayı çıkardığında Ebû Ubeyde’nin ön dişlerinden biri düştü. Sonra diğer halkayı da bir çekişte çıkardı, fakat bir dişi daha düştü. Efendimiz aleyhisselâm demir halkaların acısından kurtulmuş, Ebû Ubeyde’nin ise iki dişi kırılmış, ağzı kan içinde kalmıştı.[12] Rasûlün yolunda iki dişin ne önemi vardı. Ona canlar feda olsundu. Ebû Ubeyde, Efendimize yardımcı olmanın mutluluğunu kim bilir nasıl yaşamıştı. Bu mutluluğun bir tarifi var mıydı?
Sayfa 246
Türkiye lan bu :D
Demokrasi monarşiden çok farklı, orası kesin. Tek başına yanılmaktansa, herkes elini taşın altına koyuyor… hemen hemen her köşede sert tartışmalar patlak veriyor. Bütün Yurttaşlar önce birine, sonra ötekine, derken herkese bağırıp çağırıyor. Öfkeden kıpkırmızı kesilmiş yüzlere, birbirinin yakasına yapışmış, yumruk yumruğa yere yuvarlanan adamlara bakıyorum. Persler ya da Mısırlılar’dan önce, şimdi burada komşular, dünkü dostlar, kardeşler, aynı evde yaşayan babalarla Oğullar birbirine düşman oluverdi. İç savaş bu !
Sayfa 50 - MetisKitabı okudu
Stepan Şaumyan'ın adı yakın zamana dek Kazakistan'da da vardı:
Bakü'de Şaumyan isimli bir Ermeni komitacısının da büstü vardı. Yüksekçe bir kaide üzerinde, beyaz mermerden oyularak oturtulan, bir hain, bir düşman adamın büstü gelene geçene sövüyor gibiydi. Resmi kayıtlara göre, 1918 yılında Şaumyan başkanlığında Azerbaycan'a giren Rus ve Ermeni kuvvetleri yirmi bin soydaşımızı öldürmüştü. Ben, o katliama şahid olan, sonra tek başına Türkiye'ye kaçan Mehmed Altunbay dostumdan dinlemiştim. D emişti ki: "Sokaklar, katledilen insan cesetleriyle doluydu. Çocuktum ama çok iyi hatırlıyorum. O sokaklarda, insan kanına basmadan, ölen insanların cesetleri üzerinden atlamadan yol almak mümkün değildi. Şaumyan çeteleri için insan öldürmek, bir çırpıda binlerce kişinin kanını dökmek, bir bardak su içmek gibi basit ve zevkli bir işti. " Ben, Azerbaycan'a gitmeden, Şaumyan'ın vahşetinden haberdardım. 1980 yılında Azerbaycan'a ilk gidişimde, Şaumyan'ın büstüne de iğrenerek bakmıştım. Düşünebiliyor musunuz? Acaba dünyada bir devlet var mıdır ki, kendi halkından yirmi bin kişiyi katleden bir barbarın büstünü yaptırıp, hem de başşehrinin meydanlarından birine yerleştirmiş olsun?
Ebrehe'nin kaleme aldığı Müsned (20.YY b. )
"Rahmân'ın ve O'nun Mesihi ve Sebe, Zû Reydân, Hadramut, Yemenât ve buraların dağ ve sahillerinde yaşayan kabilelerin kralı Ebrehe Zîbmân'ın gücü adına! Ebrehe bu yazıyı, nisan ayında Ma'd kabilesi ile yaptığı İlk Bahar Gazvesi'nde satırlara nakşettirdi. Savaş şöyle olmuştu: Komutan Ebû Cebr Uleyy kabilesinin başında, komutan Bişr İbn Hısn, Sa'd ve Murad kabilesinin başında birlikte (düşman Ma'd kabilesinin kolları) Âmiroğulları ve Aynu'l-melik oğulları kabilelerine saldırdılar. Amiroğulları kabilesinin karşısında ordunun önüne geldiler, (müttefik) Kinde ve Uley kabileleri Zu Merah Vadisi tarafına yöneldi, Murdar ve Sa'd kabilesi ise Tersen tarafındaki vadiye yöneldi ve bunlar düşmanı kesip biçti bir kısmını esir ederek mallarını çokça ganimet aldı. Kral da Halbân'da⁸ savaştı ve Ma'd kabilesine bir gölge gibi yaklaşarak esirler aldı. Bundan sonra Ma'd kabilesi Amr ibn el-Münzir ile barış görüşmesi yaptı. Amr, Ebrehe'ye garanti verdi ve Ebrehe onu Ma'd kabilesinin başına yönetici olarak atadı. Ebrehe, er-Rahman'ın gücü ve yardımı sayesinde Halbân'dan 622⁹ yılının 'Zu Alân' ayında döndü." ⁸ Arap yarımadasının ortalarında, Mekke ile Riyad arasında Riyad'a yakın bir yerleşik yeri. ⁹ Miladi olarak 551-552 yılı.
Sayfa 114 - VadiKitabı okudu
53 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.