İyi bir kitap
Mehmet Akif Ersoy İstiklal marşı yazarımız Mehmet Akif Ersoy… “Kahraman Ordumuza” başlığı ile kurtuluş savaşından çıkmış bir millete bu adla şiirini hediye etmişti. Şiirini safahat adlı kitabına koymamıştı. Bunun nedeni kendine sorulduğunda: “Bu benim değil, milletimin malıdır.” Diyordu. Bu marşı yazan şair, sadece yazmamakla kalmayıp bunu bir
Yenilirsek İstanbul'a istese de, kimse dönemez... Çünkü payitaht düşmüş olur... Şartlar ne olursa olsun, düşman ne kadar kuvvetli olursa olsun, onları yenmek zorundayız. Başka çaremiz yok. Dünyada hiçbir ordu bizim kadar kazanmak mecburiyetinde kalmamıştır. Bu yüzden her türlü ayrıntıyı düşünüp ona göre hareket ediyoruz. Onlar son model silahlarla bize saldıracaklardır. Ama onlarda olan bizde, bizde olan onlarda yok. Her şey silah demek değildir. Silahı tutan elin yüreği de mangal gibi olmalı, yürek yoksa silahın pek bir ehemmiyeti yoktur. Ölümü göze almış bir insan korku duymaz. Etrafına bir bak. Asker ölümü bile hakir görüyor. Bu bizim için çok önemlidir. Ama ya onlar? Muhtemel bir savaşı turistik gezi gibi düşünüyorlar. Truva'yı Dardanos'u Annibalın mezarını merak ediyorlar. İda Dağı'nda av partisi düzenleyecek olmanın hayalini kuruyorlar. İstanbul'u yağmalayacaklarının rüyasını görüyorlar... Her şey onların tahmin ettiği gibi kolay olmayacak. Bir ordu savaşta zaferden başka bir şey düşündü mü peşinen yıpranmıştır. Böyle biline. Ne ki onlar da bunu yakında görecekler... Bu şeref, namus ve en önemlisi, iman mücadelesidir. Biz savaştan galip çıkmak zorundayız. Bunun aksini bile düşünmek istemem.
Sayfa 109Kitabı okudu
Reklam
Düşman (Uyumak)
Mutlu olmak?.. Ne demek mutlu olmak? Unutmak... Uyumak... tan başka neleri içerir mutlu olmak? Telefonun tam da beklediğin anda çalması... Telefonun en beklemediğin anda çalması... Saksıdaki bitkinin çiçek açması... Herhangi bir ağacın çiçek açması... Özlediğin biriyle sokakta karşılaşmak... Korkmamak... Bir sabah, bir akşam, bir öğlen ya da günün herhangi bir saatinde artık korkmuyorum diyebilmek... Bir vakitler kolaydı. Bir vakitler koşmaktı mutluluk.
Sayfa 64 - Everest YayınlarıKitabı okudu
“Martıların sayısını azaltmak için adaya tilkiler getirdiniz; ‘Düşmanımın düşmanı dostumdur’ mantığıyla. Başkan’ın teorilerine göre bir düşmanın karşısına başka bir düşman kuvveti dikmek zorundaydınız. Tilkiler bir yandan yumurtaları yiyerek martı nüfusunu süratle azalttı, bir yandan da kendileri çoğaldı. Onlar çoğaldıkça martı azaldı ve sonuç bu oldu.” Bazı sabırsız ve sinirli komşular kötü kötü bakarak, “Ne oldu?” diye bağırdılar. “Arkadaşlar, anlamıyor musunuz, yılanlar, ekolojik dengeyi bozduğunuz için bu kadar arttı. Çünkü eskiden martılar yılanları avlıyordu. Bu yüzden adadaki yılan sayısı belli bir düzeyde kalıyordu. Hatta biz bu zehirli türden olanlara hiç rastlamıyorduk. Bize uzak tarafta, kendi hallerinde yaşıyorlarmış demek. Tilkiler martıları azaltınca, yılanlar çoğaldı ve işte böyle evlerinize kadar girmeye başladı. Yani düşman saydığınız martıların karşısına diktiğiniz tilkiler, hiç beklemediğiniz yepyeni bir tehlike yarattı.”
Öğretmenimizin anlattığı fedakarlık hikayesinin özeti şuydu: İlkokul öğrencisi, bizim yaşıtımız bir köy çocuğu, savaş sırasında düşman askerlerini gözetlemek için bir kavak ağacına çıkıyor. Kendisine gözcülük görevi verilen bu çocuk uzaktan düşmanları görünce, köydeki askerlerin başındaki komutana haber verecek. Gözcü çocuk, uzaktan gelen düşmanı görür, koşarak haber vermeye köye gelirken, düşman kurşunuyla yaralanır. Köydeki komutana haberi ulaştırır ve komutanın kollarında can verir. Hikayeyi anlattıktan sonra öğretmenimiz, -Ahmet, anlat bize, dedi, bu hikayeden alınacak ders nedir? -Öğretmenim, dedim, bu anlattığınız olay gerçekten olmuş mu, yoksa çocuklar fedakarlık dersi alsınlar diye büyükler mi bu hikayeyi uydurmuş? Bu soruma şaşırdı. Çünkü benden böyle bir soru beklemiyordu. Kısa bir süre düşündükten sonra, -Ne demek istiyorsun? dedi. İster gerçek olsun ister uydurma, bundan ne çıkar? -Gerçek diye anlatılırsa böyle bir olaya inanmak çok zor. -Niçin? -Düşmana karşı gözcülük yaptırmak için onbir yaşında bir çocuktan başkasını bulamamışlar mı? Kala kala bu önemli iş onbir yaşında bir çocuğa mı kalmış? Benim aklıma böyle sorular geliyor. Çocukların yaşamaları için savaşırlarken bir çocuğa gözcülük ettirmek...
Sayfa 50 - Adam YayınlarıKitabı okudu
Geçen gün bir arkadaşımla konuşuyordum. İşinden dolayı Türkiyeyi kasaba kasaba, köy köy dolaşıyor. Bana dedi ki, “Sorma kardaş,” dedi, “hal kötü.” “Nedir kötü olan?” diye sordum. “Türkiye ikiye ayrıldı,” dedi. “İki düşman bölüğe.” “Ne demek o?” “Türkiyede şimdi iki düşman millet yaşıyor.” “Hangi millet onlar?” “İhbar edenlerle ihbar edilenler.”
Reklam
Ne Yogi Ne komiser
... Haksizliğa boyun eğen zora yok demiş olmaz.cinayete ses çıkarmayan,caninin suç ortağıdır.her zorba yiğitlikten dem vurur... Zora yok demek insana güvenmektir.düşmanını dost ederek yok etmek.küçültmek değil küçülmekten kurtarmak.hakkın ezeli gücüne inanan zora yok diyebilir.tek düşman var: aldanan.
995 öğeden 971 ile 980 arasındakiler gösteriliyor.