Gözlemlediğim kadarıyla pek çok kişi bu kitabı yarım bırakmış veyahut bir şey anlamadığını öne sürerek beğenmediğini dile getirmiş. Ben de bu karmaşıklığa bir nebze de olsa açıklık getirme amacı ile bir inceleme yazmak istedim.
Fyodor Dostoyevski külliyatı kronolojik okuma maratonumun 11. kitabı olan
Kitabı ilk okumaya başladığımda şöyle bir paylaşımda bulunmuştum : “Bu kitabı ben nasıl okuyacağım ki, her okuduğum paragrafta bir şeyler paylaşma hissi yaşatıyor, çevreme bakıyorum, kimle paylaşacağım ki kim beni anlayacak... Heyecanla bir iki deneme yapıyorum, tık yok... İnsanın içinde bir coşku uyandıracak bir düşünce fırtınası başlatacak bir
"İnsan beyni onu anlayabileceğimiz kadar basit olsaydı, o zaman da biz onu yine anlayamayacak kadar aptal olurduk."
Yine bir inceleme yazmadan diğer okurların yazdığı güzel incelemelere göz gezdirdim. Dolayısıyla kitabın içeriğini, konusunu ve kahramanlarını bu incelemeden öğrenemezsiniz çünkü yazmadım. Bunun için diğer incelemelere göz
YouTube kitap kanalımda Dostoyevski'nin hayatı, bütün kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz:
ytbe.one/0i9F0L1dcsM
Paranın satın alamayacağı şeyler vardır geri kalan her şey için Mışkincard.
Athena ne güzel demiş 2006 yılında : "Aşk nefrete ne yakınsın."
Dostoyevski ise ne güzel demiş 1868
Vadideki Zambak’ı ikinci kez okudum. İlk okuyuşumda özellikle kırlardaki çiçeklerin anlatıldığı kısımlarda betimlemelerin fazlalığı nedeniyle rahatsız olmuştum. Dahası Balzac’ı betimlemeyi abartan bir yazar olarak değerlendirdim. Ve bu sitedeki bir yorumda bu rahatsızlığımı paylaştım. Belki bunda daha önceki okuduğum çevirinin de payı olabilir.
İncelemeden çok bir iç döküştür!
Neye nerden başlayacağımı bilmediğime göre ortasından başlayarabilirim. Bu düşünmeler mahvetti sonuçta bizi. Herhangi bir konuya bile nereden başlayacağımızı hep düşündük daha doğrusu ben öyle yaptım. Şimdi şu çoğulculuktan çıkıp kendim olarak devam etmeliyim yazdıklarıma. Saçmalayabilirim önemli değil. Kimin ne
BİR OKUMA SERÜVENİ OLARAK TUTUNAMAYANLARA FARKLI BİR BAKIŞ
1979 kışıydı. Kağıthane askeri kışlasının büyükçe bir salonunda oturuyorduk. Tiyatro ve sinema salonuydu galiba. Toplu gözaltıların en büyüklerinden biriydi. Galiba birkaç yüz kişi vardık. İTÜ-Maden binasından derdest edilmiştik. Sahnede bir arkadaşımız çaldığı sazın yanık sesine melodik
*********“Kitap okuyorum ama karakterleri ve içeriği sürekli unutuyorum” diyen kişiler için bir paylaşımdır..."******************
Bir defasında hocama dedim ki:
“Bir kitap okudum ama zihnimde kitaptan hiçbir şey kalmadı.”
Bana bir meyva hurma uzattı ve dedi ki:
“Bunu ağzında çiğneyip ye.”
Yedikten sonra sordu:
”Şimdi sen büyüdün mü? ”
Hayır,” dedim.
Dedi ki:
“Büyümedin ama o hurma vücuduna dağıldı; et oldu, kemik oldu, sinir oldu, deri oldu, tırnak oldu, hücre oldu…”
Anladım ki, okuduğum kitap da öyle dağılıyor... Bir kısmı kelime dağarcığını zenginleştiriyor.
Bir kısmı bilgi ve irfanını artırıyor, bir kısmı ahlakını güzelleştiriyor, bir kısmı yazı ve konuşmada üslubuna incelik katıyor, bir kısmı hayata farklı bakmanı sağlıyor, bir kısmı içindeki sevgi-merhameti arttırıyor, bir kısmı özgüvenini arttırıyor, düşünmeni, sorgulamanı tetikliyor, olaylar karşısında nasıl davranman gerektiğini öğretiyor…
Her ne kadar sen bunların farkında olmasan da kitap okumak bir şeye yaramaz, çünkü kitap okumak çok şeye yarar..!
O kadar çok şeye yarar ki neye yaradığını söylemek imkansızdır.
Peygamberleri yeryüzünde medeniyet inşa eden insanlar olarak gören Sezai Karakoç, “Yitik Cennet” adlı eserinde cennetin sekiz kapısı olarak nitelendirdiği Hz. Âdem, Hz. Nûh, Hz. İbrahim, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Süleyman, Hz. Yahya, Hz. İsa ve cennetin kendisi olarak nitelendirdiği Hz. Muhammed’in hayat tecrübelerini insan-medeniyet ilişkisi
Prometheus Yunan mitolojisinde insanın yaratıcısıdır. İnsanlara tüm meziyetleri o öğretmiştir. Bu tragedyada Zeus’un karşısındaki durumu anlatılır.
Diğer tragedya incelemelerimde olduğu gibi bunda da biraz konunun öncesinden bahsetmek doğru olur. Gelin kısaca Prometheus’a kadar Yunan Theogonisine (mitolojinin tanrılardan bahseden kısmı) bakalım.
İslâm ve Müslüman
Atasoy Müftüoğlu, 1980’li yılların başlarında İsmail Râci el-Farukî ile tanış olduğu ve kitabın sunuş başlığını hazırlamıştır. Modern Cağda İslâm hakkında çalışmalarıyla tanınan Müftüoğlu, “Niçin İslâm?” kitabı şöyle değerlendirir: Müftüoğlu çağımızın algı dünyasını -sömürgeci bilginin nesnesi- olarak telaffuz eder.