Düşünceler mükemmel, ancak davranışlar kusurludur. Bir insanı sevdiğini düşünmek, ona bunu söylemek ve ardından sarılmakla anlatılamayacak kadar mükemmeldir.
Abdi Ağa da insan, biz de...
Memede olan olan olmuştu. Gözüne uyku girmiyordu. Düşüncelere kaptırmıştı kendini. Düşünceler kafasına akın ediyordu. Düşünüyordu artık. Dünya kafasında büyümüştü. Dünyanın genişliğini düşünüyordu. Değirmenoluk köyü bir nokta gibi kalmıştı gözünde. O kocaman Abdi Ağa, karınca gibi kalmıştı gözünde. Belki de ilk olarak doğru dürüst düşünüyordu. Kin duyuyordu artık. Kendi gözünde kendisi büyümüştü. Kendini insan saymaya başladı. Yatakta bir taraftan bir tarafa dönerken söylendi. "Abdi Ağa da insan, biz de..."
Sayfa 80
Reklam
Oturup Mehdi beklemek inancı İslam'ın inancı değildir.Çalışıp Mehdi çıkacaksa, onun çıkış ortamını hazırlamak gerekir.
Davranışa dönüşen düşünceler daima geçmişe aittir.
"Elimden her nesneyi almışlardı. Zamanı bilmeyeyim diye saati, yazı yazmayayım diye kalemi, bileklerimi kesmeyeyim diye bıçağı; sigara gibi en ufak bir sakinleştirici bile benden esirgendi. Tek bir söz söylemesine ve tek bir soruyu yanıtlamasına izin verilmeyen gardiyandan başka bir insan yüzü görmedim, bir insan sesi duymadım; göz, kulak bütün duyular sabahtan geceye, geceden sabaha kadar en ufak bir besin almıyordu, insan kendi kendisiyle, kendi bedeniyle ve masa, yatak, pencere, leğen gibi dört-beş dilsiz nesneyle çaresizlik içinde tek başına kalıyordu. Suskunluğun siyah okyanusundaki cam fanuslu bir dalgıç gibi yaşıyordu insan, kendisini dış dünyaya bağlayan halatın kopmuş olduğunu ve o sessiz derinlikten hiç bir zaman yukarı çekilmeyeceğini ayrımsayan bir dalgıç gibi hatta... Yapacak, duyacak, görecek hiçbir şey yoktu, her yerde ve sürekli hiçlikle çevriliydi insan, boyuttan ve zamandan tümüyle yoksun boşlukla. Bir aşağı bir yukarı, bir aşağı bir yukarı yürüyüp durdu. Ama ne kadar soyut görünürse görünsünler, düşünceler de bir dayanak noktasına gereksinim duyarlar, yoksa kendi çevrelerinde anlamsızca dönmeye başlarlar; onlar da hiçbir şeye katlanamaz. İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. Bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür. Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız. Yalnız.
Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz var ki? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı? Yaşayışımıza ve etrafımıza şekil vermek arzusuyla dünyaya gelmekten ise hayatın ve muhitin verdiği şekli kolayca alacak kadar boş ve yumuşak olmak daha rahat, daha makul değil miydi?
Reklam
...''İşte, bu, bugünkü değişimler de gösterdi ki, gerçekten, islam dünyasının her yanında biriken, içimizde biriken, milletimizin parçalarında biriken birtakım duygular, düşünceler, bir gün patlama aşamasına geliyor. Bunun da, kansız bir devrim olması, yani diriliş olması, ruhta diriliş olması için, bizim çok şuurlu olmamız lazımdır. Yoksa, beklenmedik şekilde patlayan birtakım olaylar, toplumları hiç de istemedikleri yönlere götürürler. Bu yüzden, biz, geçmişte dedelerimizin yüklendiği görevi, yani İslam Milleti'nin derlenip toplanışı görevini üstlenmeliyiz.''
"En büyük düşünceler, en basit olanlarıdır."
Sayfa 158Kitabı okudu
Belki de düşünceler bir köprüydü ve birinin üzerinde geçtiğinizde, güvenli bölgeden tehlikeli bölgeye geçmiş oluyordunuz. Ve bir kez karşıya geçtiniz mi, geri dönüşü yoktu.
Evet, insanın başına öyle çılgınca, öyle akıl almaz düşünceler saplanır ki, bu düşüncelerin gerçekleşeceğine enikonu inanmaya başlar... Dahası var: Eğer bu düşünce çok güçlü ve tutkulu bir isteğe dayanıyorsa, çoğu zaman yazgının hazırladığı, alınyazısı gibi, gerçekleşmemesi olanaksız, kaçınılmaz bir şey gibi görünür! Belki de bu önsezilerin bi bileşimi, istencin olağanüstü bir çabası, imgelemin doğurduğu bir zehirlenme ya da buna benzer bir şeydir... Neyin nesi olduğunu bilmiyorum ama o akşam, ki o akşamı ömrüm oldukça unutamam, başımdan mucize gibi olay geçti. Aslında matematiksel olarak kolayca açıklanabilir ama ben yine de bunu bir mucize sayıyorum. Peki ama o kesin duygu, nasıl olmuştu da uzun zamandan beri içimde böyle derin, böyle güçlü bir biçimde kök salmıştı ? Kafamı hep bu soru kurcalıyordu. Ayrıca, şunu bir daha belirtmek isteri, bunu bir rastlantı olarak değil, başıma gelmesi kaçınılmaz bir zorunluluk olarak görüyordum!
Sayfa 131 - Akvaryum Yayınevi
Reklam
Öldürücü hastalıklara beden niçin dayanamıyor? Çünkü karşı koyacak gücü azalıyor, bitiyor. Örneğin; hastalık öyle azılıdır ki ilaç kar etmez, artık yaşamı eski yoluna konamaz. Şimdi bunun manevi olarak ölçüsünü bulalım. Morali olduğu gibi çökmüş, kolu kanadı kırılmış birini göz önüne getiriniz. Herşey onun üzerinde nasıl bir etki bırakıyor, düşünceler onda nasıl sertleşip duruyor ve nihayet, karasevdaya yakalanıp nasıl benliği elden gidiyor, yıkıma uğruyor. Aklı başında, keyfi yerinde bir adam o biçareye dilediğince öğüt versin, palavra atsın. Ölüm döşeğindeki hasta, çevresindekilerin sağlıklı olmasından ne anlar...
"Kafasında iyi, yüksek düşünceler yer etmeye başlamıştı. Bu düşünceler zaman zaman tuhaf, kararsız, hatta bazen anlamsızdı; ama manevi varlığına temel olan arzular, ruh hamleleri hep iyi yola girmişti. Bunlar hiç şüphesiz hep sizin eserinizdi."
Sayfa 119
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.