Cemil Meriç'in tâbiriyle artık Aydın, "efendisinin ilaçlarını çalıp içen ahmak uşak..." konumundadır. Gerçi: "düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede düşünce adamı nasıl çıkar?", yâni çıkmaz, diyen Meriç: "Isparta cılız çocukları boğarmış. Bugünkü cemiyet fikrin ve hissin en nur topu çocuklarına musallat. [...] Bu memleketin büyük fâciası, en seçkin evlatlarının beynini ve kâlbini itlere peşkeş çekmesi." şeklinde ifadelerle, bu yaraya âdeta kezzab basar.
"Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanlarım: Karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi! Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar?"
Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanlarım: Karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi! Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar?
Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanlarım: Karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi! Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar?
Tefekkür bir arayıştır.
Tefekkür kılıçla fethedilmez.
Tefekkür tek insanın işi değil,
Mütefekkir bir ip cambazı değildir.
Düşünce düz bir çizgi istikametinde gelişmez.
. Düşünce adamı bir zümrenin emir kulu değildir.
Fikir hareketleri çoğu zaman bir karışıklık içinde gelişir.
Düşüncenin asaletine sığınarak elini kolunu bağ lamak düşünceye ihanettir.
Düşüncenin gemlerini biraz bırakınca cinnete ve hikmete beraber gidiyor insan.
Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar?
Sen düşüncelerin bulutlaştığını bilir misin? Bulutlaşır, cıvıklaşır, katranlaşır.
Düşünce dünyasında hiçbir fetih nihai değildir. Batı'nın düşünce tarihi akılla naklin mücadele tarihi.
Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeğe koşan zavallı insanlarım: Karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi! Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar?
“Hey aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanlarım: Karanlığa o kadar alıştınız ki, yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi! Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar?”
Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanlarım: Karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi! Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar?
Ezdiler.. Acaba ezilen daha kaç kişi? Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeğe koşan zavallı insanlarım: Karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi! Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar? Önce coğrafî kaderle savaş. Cetlerinin toprağından kopuş. Dimetoka’dan Reyhaniye'ye. Dilleri, gelenekleri, zevkleri ayrı bir topluluk. Sonra içtimaî kader. İşlemediği bir günâhın çilesini çekmeye mahkûm ediliş. Nihayet felaketlerin en büyüğü: karanlıklara çivileniş. Zavallı dostum! Büyüklere yalnız acılarınla mı benzeyeceksin? Düşünce dikenli bir taç. İsa'dan Gandi'ye kadar Tanrı'ya nisbeti olan her ulu, Tanrı’ların hışmına uğradı. Tanrı'ya nisbeti olmadan Tanrı'ların hışmına uğramak, hazin.
Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanlarım; karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi ! Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede düşünce adamı nasıl çıkar?
“Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanlarım: Karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi! Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar? Önce coğrafi kaderle savaş.”