Tarih sahnesine çıkan büyük medeniyetler birbirine eşit değerdedir. İslâm – Türk medeniyeti, bu medeniyetler içinde en parlak, en uzun ömürlü, en zinde medeniyetlerden biridir. Medeniyetin tek ölçüsü vardır: insana verdiği değer.
Türk – İslâm dünya görüşünde, insan, Tanrı’nın bir nusha-yı suğra’sıdır. Tabiatın dışında imtiyazlı bir yeri
Ama umutsuzluk konusunda sıradan insanın yargısı
fazla bir şey içermemektedir. Böylece (yeterince anlaşıldığında
binlerce, milyonlarca insanı ümitsizlik safına yerleştiren
bir örnek vermek gerekirse) çoğunluğun göremediği
şey, tam da umutsuz olmamaktan çok, umutsuzluğun bilincinde
olmamaktan doğan bir umutsuzluk biçiminin
varlığıdır. Aslında sıradan insan umutsuzluğu tanımladığı
zaman, sizin hasta veya iyi olduğunuza karar verdiğinde
yaptığı hatayı yinelemektedir... ama burada daha önemli
bir yanlış söz konusudur; çünkü sağlık ve hastalık
durumundan çok, tinin ne durumda olduğu konusunda
neyi göz önüne alacağını (içindeki düşüncenin ne durumda
olduğu bilinmeden umutsuzluk hakkında hiçbir şey anlaşılmaz)
çok daha az bilmektedir. Genelde kendini hasta
görmeyen birinin sağlıklı olduğu zannedilir: Hele, iyi olduğunu
kendisi söylüyorsa.
Yalnızca gerçekten ciddi bir tek sorun var: İntihar.Yaşamın yaşanmaya değip değmediğini düşünmek, felsefenin temel sorusunu yanıtlamaktır. Dünyanın üç boyutlu olması, zihnin dokuz ya da on iki kategorisi olması gibi sorunlar sonra gelir. Bunların hiç önemi yok.Yanıtlamak gerek önce. Nietzsche’nin de söylediği gibi,bir filozof saygıdeğer olabilmek
İnceleme konumuz hakkında başkalarının düşündüklerini ya da kendi kuşkularımızı değil, açık ve seçik görebildiğimiz veya kesin olarak elde edebileceğimizi düşündüğümüz şeyi araştırmamız gerekir. Bilime ulaşmanın tek yolu budur.
Eskilerin eserlerini okumak, çok sayıda kişinin çalışmalarından yararlanabilmek hem onların yaptığı buluşları öğrenmek
İyi aile yoktur: çarpıcı ve iddialı bir yargı cümlesi. Kitap, ismindeki bu çarpıcılığa uygun olarak okurunda önemli farkındalıklar yaratma ve ezber bozma özelliği gösteriyor. Yazar kitabın amacına değindiği cümlelerde temel maksadının ağzı bantla kapanmış çocuğun yardım çığlığını duyurmak olduğunu söylüyor.
Muhtemelen bu iddialı başlığı özellikle
Çoktanrıcılıkta Yahudilikte Hıristiyanlıkta Gericilik ve İslamda Bilimin Yükselişi ve Çöküşü, Cengiz Özakıncı’ nın 827 - 1107 yılları arasında Müslüman toplumlarda bilimsel geriliğin tarihsel kökenlerini incelediği kitabı. Kitap öncelikle anlatılacak olan konunun yorumlanması ve anlaşılmasında faydalı olacak kavramların açıklanması ile
“Yargısı bağımsız olmayan bir devletin kendi bağımsızlığı tartışılır" diyordu. Böyle bir düşüncenin, bir diktatör taraf ından savunulmasına olanak var mıdır?"
vi) Vasıtanın uygulayacağı müeyyidelerin iyilik ve kötülük ölçütlerini vasıta belirler ama vasıta “değerleri” belirleme yetkisine sahip değildir. Herhangi bir vasat, bize iyilik ve kötülük değerlerini somutlaştırma imkânı verir, fakat iyilik ve kötülüğün ne olduğunu tayin edemez. Bunun tayini tamamıyla iyiliğin ve kötülüğün nihai kaynağının ne
Felsefecilerin yaratılışının ne demek olduğunu soruyorsunuz? örnek onların tarihsel anlam açısından eksiklikleri, oluş düşüncesinin kendisine duydukları kin, onların egiptisizmi. Bir şeyden bir mumya yaptıklarında sonsuz düşünce ile bir şeyi tarihsizleştirdiklerinde, onu onurlandırdıklarına inanıyorlar. 1000 yıldan bu yana filozofların elde
Mustafa Kemal sadece özgürlüklerden ve demokratik muhalefetten yana değildi; aynı zamanda yargı bağımsızlığını da savunuyordu. "Yargısı bağımsız olmayan bir devletin kendi bağımsızlığı tartışılır" diyordu. Böyle bir düşüncenin, bir diktatör tarafından savunulmasına olanak var mıdır? Ünlü Fransız siyaset bilimci Maurice Duverger'nin Kemalist Tek Parti yönetimini özenle incelediğini biliyoruz. Duverger, bu yönetim biçiminin, mutlak baskı rejimin geçerli olduğu toplumlarda demokrasinin gerektirdiği ortam ve koşulları hazırlamak ve sonunda tam bir demokrasiyi gerçekleştirmek amacına yönelik olduğu görüşündedir. Duverger, Kemalizmin, demokrasi geleneği bulunmayan gelişmekte olan ülkeler için, demokrasiye hazırlanma ve geçiş yolunda en uygun ideoloji olduğunu savunmaktadır.
...varlığın düşünceden doğduğunu ya da varlıkla düşüncenin aynı şeyler olduğunu ileri sürmek entelektüalizmdir. Descartes'ın "Düşünüyorum o halde varım" yargısı, bu tür düşünmenin tipik bir örneği olarak alınabilir.
Mustafa Kemal sadece özgürlüklerden ve demokratik muhalefetten yana değildi; aynı zamanda "yargı bağımsızlığı"nı da savunuyordu. "Yargısı bağımsız olmayan bir devletin kendi bağımsızlığı tartışılır" diyordu. Böyle bir düşüncenin, bir diktatör tarafından savunulmasına olanak var mıdır?