Bir suçlu gibi Sur'un sokaklarında gezinip dolaştım. Duvarları delik deşik, tavanları çökmüş, kapıları devrilmiş evlerin arasında yürürken serçelerin kurşunların duvarlarda açtığı deliklere yuva yaptığını gördüm. Durup uzakta, çok uzakta duran masmavi gökyüzüne, uçuşan bembeyaz bulutlara baktım. Duvardaki kurşun deliklerini yuva yapan kuşlar içimi umutla doldurdu.
''kapı... işte o kapıydı. mandalı yoktu yine. hiç bir zaman da olmamıştı. paslı bir çividen sarkan, kararmış ve çürümüş bir iple duvardaki bir başka çiviye bağlanmıştı. bu düğümü en son kim atmıştı? kaç yıl oluyordu? kimliği belirsiz kurtlarca kemirilip delik deşik edilmişti kapı. ellerim hala yağmurluğumun ceplerinde. o ipi çözüp de kapıyı açacak gücü bir türlü bulamıyorum kendimde. kapı hemen açılmadı. oysa, ben ipi çözer çözmez, yıllardır bir tutsaklıktan kurtulmak istiyormuş gibi sonuna dek açılacağını ve sınırsız bir cenneti bana sunacağını sanıyordum. yağmurdan şişmiş olacaktı. önce ayağımın ucuyla dokundum, sonra da elimle iteledim. isteksizce açıldı ve kararsız bir devinimden sonra yaptığını beğenmeyerek gerisin geri geldi. ayağım, önüne geçilmez bir set gibi dikildi bu kez. istenmeyen biri gelmiş de, kapı yüzüne kapanıyor gibiydi."
Can
Reklam
Atasözü
Ağız duvardaki delik gibi değildir, çamurla kapatamazsın.
Sayfa 81 - AvestaKitabı okudu
Bir Yudum Kitap
Her gün biraz daha büyüyor insan. Kaç yıl yaşamış olursak olalım, yüreğimize kaç tohum ekmiş olursak olalım yahut kaç kere dövüştüysek davamız uğruna; kâr etmiyor. Büyümeyedevam ediyoruz günbegün. Onat Kutlar, "Hepimiz aşklar, dostluklar, yiğitlikler, kavgalar tanıdık. Korkaklığı, yalanı, ihanetin iki yüzlü bıçağını, bencilliği de tanıyoruz
"Ve o perşembe günü, 27 Temmuzda, beni her zamankinden çok beklettiler, tam iki saat dış odada ayakta bekledim; bu tarihi bu kadar kesin anımsamamın özel bir nedeni var: İki saat boyunca ayaklarıma kara suların indiği - oturmama izin yoktu elbette - o dış odada bir takvim asılıydı; basılmış, yazılı bir şeylere duyduğum açlıkla duvardaki bu
Duvardaki Delik
Melek de yerinden kalkıp aşağıya baktı. Bir şey söylemek için ağzını açtığında Udi birden onu hafifçe itti ve melek dengesini yitirdi. Şaka yapmıştı Udi. Meleğe zarar vermeyi aklından bile geçirmemiş, biraz uçmasını istemişti sadece, eğlence olsun diye. Ama bir patates çuvalı gibi düştü beş kat aşağıya melek. Udi şaşkınlık içinde meleğin kaldırımda hareketsiz yatışını seyretti. Melek hiç kımıldamıyor, can vermek üzere olan bir yaratık gibi hafifçe kanat çırpıyordu sadece. İşte o zaman anladı Udi meleğin ona anlattığı her şeyi uydurduğunu. Bir melek bile değildi o, kanatlı bir yalancı sadece.
Reklam
Matruşka Soygunu
İki geri zekali maskeli soyguncu, pompalı tüfeklerle bir bankaya girer ve girer girmez tayfun güvenlik görevlisini etkisiz hala getirir kapıdan kimse çıkmaması için , giriş kapısını görevliden kitlemesini söyler ... başlangıçta amötör bir banka soygunu gibi görünür her şey, hatta bir ara cenk yanlışla tavana bir el sıkar. bu aptalca hareketinin
221 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Ölümün kıyısındaki insanların, yaşamla ölüm arasındaki gidip gelmelerini oldukça dokunaklı bir şekilde işlemiş Yazar. Ölümün koskoca bir “HİÇLİK” olduğu düşüncesiyle, yaşamdaki hiç bir şeyin önemsenmediği, zaman da dahil her şeyin anlamını yitirdiği dakikalar ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Varoluşçuluğun babası olan Sartre’nin “hayat” ve “ölüm” konularındaki düşünceleri, insanı zihinsel sorgulamalara yönlendiriyor. Eşya ve mekana yüklenen anlamların kişiye göre değişmesi ve bu yüzden de aynı yer ya da aynı nesnenin farklı insanlarca farklı yorumlanması ve bu durumun duygulara etkisi öykülerde işlenmiş. Okurken öyküdeki kahramanların duygularından yola çıkarak, kendi zihnine gizemli bir yolculuk yapıyor insan. Bazen duvardaki iz, bazen bir şarkı, bazen ortamdaki koku, bazen giysideki aşınmanın neden olduğu delik, bazen mırıldanış...”Küçük şeyler” olarak tanımlayabileceğimiz bu tür sıradan şeylerin insana verdiği duygular farklı farklıdır. Kimine korku, kimine güven, kimine huzur, kimine karamsarlık, kimine ümit, kimine mutluluk, kimine mutsuzluk verir bütün bunlar. Yazar farklı karakterlerin hissettiklerini kendi iç dünyalarına göre kurgulayarak, öykülerinde işlemiş. İnsanın var oluşunu sorgulayışından, cinsiyetin farkına varışa, ölümün hissettirdiklerinden, ebeveyn olmanın sorumluluklarına, kabullenmeyişin kabullenmeye galip gelmesine birçok farklı konunun iç içe girdiği derin öyküleri okumanızı tavsiye ediyorum. Keyifli okumalar dilerim.
Duvar
DuvarJean-Paul Sartre · Can Yayınları · 20143,485 okunma
Ekmeklerin bazılarından bir-iki parça kopararak bazılarına hiç dokunmayarak epeyce tahribat yaptım, daha sonra topladığım bütün parçaları afiyetle yedim ve bu şekilde biraz kendime geldim, mutluluğuma diyecek yoktu. Papaz eve geldiğinde sandığı açtı ve faciayı gördü; hiç tereddüt etmeden bu hasarı farelerin verdiğini düşündü çünkü ekmekleri tıpkı fareler gibi kemirmiştim. Tüm sandığı baştan aşağı kontrol etti ve farelerin içinden geçip ekmeklere ulaşabilecekleri birkaç küçük delik tespit etti. Beni çağırarak şöyle dedi: “Lázaro, dün gece bizim ekmeklerin başına gelenlere bak!” Çok şaşırmış gibi yapıp, “Bu ne olabilir?” diye sordum. “Ne mi olabilir? Tabii ki fareler! Sağlam hiçbir şey bırakmamışlar,” dedi. Akşam yemeği için masaya oturduk; Tanrı’ya şükürler olsun, bu defa da başka bir kazancım oldu; efendim farelerin kemirdiğini zannettiği kısımları bir bıçakla kesip ayırdı, bunlar benim verdiğim zarardan çok daha fazlaydı. “Al bunları ye, fareler temiz hayvanlardır,” dedi. Böylece o gün el emeğimin karşılığı olarak elde ettiğim, daha doğrusu tırnaklarımla kazandığım ekmekleri büyük bir iştahla yedim. Fakat bu mutluluk da uzun sürmedi; tam rahat bir nefes aldığımı düşünürken, çok geçmeden yeni bir felaketle karşı karşıya kaldım. Çünkü papaz, sandığın deliklerini kapatmak amacıyla duvardaki çivileri sökmüş ve tahta, teneke parçaları getirmişti.
76 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.