Kesinlikle puanlarını hak eden bir roman değildi. Sürekli bir şeylerin bekleyişi ile okudum romanı ve her bir bölüm bittiğinde de hüsranla doldum. Evet 1890'ların İnglitere ve Amerikasından alınan kesit oldukça detayıyla ele alınmıştı. Yaşam tarzı, ilişkilerin işleyişi, sosyal ve ekonomik yapı. Özellikle konut dekorasyonu ve moda konusunda detaylar zirvedeydi. Ama karakterler bazında ben derin bir boşluk hissettim. Kim kimi ne boyutta seviyor, kim aslında ne denli güçlü ya da ne denli yıkılmış ya da ne denli bayağı hep biraz daha davranışsal, sözel tasvirlerle pekiştirilmesine ihtiyaç duydum.Karakterleri gözümün önünde canlandırma konusunda da verilen doneler yetersizdi. Bir bakıyorsunuz kızın saçları şöyle muhteşem endamı böyle muhteşem bir bakıyorsunuz kız güneş nedeni ile yüzünü buruşturduğunda korkunç bir görünüme bürünüyor! Olayın özünde tabi ki Amerikalı bir genç kızın İngiltere'de düşes olma yolculuğu vardı ama bu süreci gerçek kılan ise kızın aşkıydı. Ne yazık ki büyük mücadelelerle ilerleyen bu aşk hikayesi de okuyucuyu doyurucu değildi.Dediğim gibi düşes romanı benim için hüsranla dolu bir romandı.
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.
Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.
Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için...
Ayrılığı seçtin mi her şeyi götüreceksin yanında. Geriye hiçbir şey kalmayacak. Söylenmemiş sözler kalmamalı bıraktığın yerde ki ben en çok onları duydum. Gittin mi adamakıllı gideceksin. Hiçbir özlem kalmayacak dönüşleri emziren. Demem o ki dönecekmiş gibi gitmeyeceksin. Büyük git gideceksen uçsuz bucaksız, dursuz duraksız git. Telefonun numaraları sesime düşmemeli, yolların yoluma değmemeli. Hiçbir anıya, hiçbir dizeye, hiçbir şarkıya yenilmemeli ayrılık. Şiirler okununca unutulmalı, hasret dokununca uyutulmalı.
Gece inmişken ayak parmaklarına kadar, yahut gün doğarken… Yatağının diğer yastığındaki boşluk tecavüz ederken gözlerine, ne bileyim tek başına yiyeceğin sofrana iki kişilik servis açtığında susacaksın, duracaksın… Gitmenin hakkını vereceksin.
Ayrılık gurur duymalı seninle. Gidensen, sözün ayaklarına geçiyorsa, ayakların yakınımdan geçmeyecek! Ayrılığı seçtin mi büyük olacak ayrılık! Ayrılığı seçtin mi?…
***
Yasli Adam: O kelimeyi kullanmamalisin. Siyasi olarak dogru degil diyelim. Biiip!
Genc Kadin: Kusura bakma ama ben her zaman neyse ne oldugunu soyledigim icin kendimle gurur duydum. Her ne zaman bir kelime yasaklanirsa demokrasi de bir adim daha geri saymis olur. Toplum, sorunu cozmek icin dilden bir sozcuk cikartilmasini iktidarin zayifligi olarak gorur.
Yasli Adam: Bence toplum siyasi olarak yapilan bu duzenlemenin, azinligi onemseyen demokratik bir soylem oldugunu dusunecektir.
Genc Kadin: Ben de diyorum ki, toplum da icinde yer alan insanlar kadar korkaktir ve bu insanlar da demokrasi icin fazla aptaldir.
Yasli Adam: Demek istedigini anladim, ama sana katilmiyorum. Insanlarin niteliginden hic suphem yok.
Genc Kadin: Insanlarin nitelikleri bir kelimeyle ifade edilebilir: Ikiyuzluluk. Dogru olani soyleyip yanlis olani dusunenleri yuceltirken yanlis olani soyleyip dogru olani dusunenleri alcaltiyoruz.
(Ismi lazim degil Turkiyede yasakli bir filmden alinti konusmanin bir kismi)
Konu harika kurgu harika evet bir Türk yazar adına kitapla gurur duydum süpriz sona hayran kaldım ama şunu da söylemeliyim ki cümleler çok agdali geldi hadi artık konumuza dönelim dediğim anlar çok olsa da okumaya değer bir kitap tavsiyem dir...
Philip Glass Mevlana'nın sözlerini kullanarak hazırlanmış bir koro eserinden oluşan Monsters of Grace'le dünya turuna çıkıyor.
Donna Karan yeni koleksiyonunun defilesinde Mevlana okuyor.
Madonna ve Demi Moore bir Deepak CD'sinde şiirlerini okuyor.
Bu Mevlana çılgınlığına ne demeli? Bu da geçer? Tabii ki geçecektir. Son yüzyılın ilk yirmi yılı boyunca, duydum ki, diğerlerini çok geride bırakacak kadar çok okunan şiir kitabı Fitzgerald'ın Ömer Hayyam'ın Rubaiyatı olmuş. Artık mastır öğrencileri dışında kimse bu kadar çok okumuyor.
Duydum ki,kapıma gelmiş, tokmak olmadığı için kapıya vurmadan geri dönmüşsün. Bilmez misin, kalp kapısının tokmağa ihtiyacı yoktur. O ancaq içeriden açılır..
Hz.Mevlana
Çok hoş bir insandır annem. Arkadaşları gibi o da her olayı mutfak zamanlamasına göre anlatır: Tam fasulyemi ayıklayıp, soğanını soymayı bitirmiştim, tencereye koyacaktım ki sokaktan bir gürültü geldiğini duydum. O sırada, iki kişinin ölümüyle biten bir trafik kazasından söz etmektedir ama sizin bunu anlamanız biraz zaman alır. Sabah kalktım. Geceden ıslattığım barbunyayı süzeyim de kara suyu çıksın diye mutfağa gidiyordum ki, tam o sırada askerler bizim sokağa daldı. Annemin arkadaşları da böyle konuşur. Eminim insanoğlunun aya ilk olarak ayak bastığı saniyeyi bile, tencerede soğan öldürmeyle birleştirerek anlatır bunlar. Ve yaptıkları yemekten birinci tekil kişi mülkiyetiyle söz açarlar: Etim, fasulyem, barbunyam, soğanım, pırasam, kıymam, böreğim.
HER GÜN SENİNLE
Güzel olan
Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak
Erimek yarını olmayan zamanlarda
Durdurmak bir yerde bütün saatleri
Bütün kuralları kırıp parçalamak
Sonra varmak o yerlere
Mevsimlere dur demek
Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
Sonra doldurmak ay ışığını
" Halk Osmanlının Vergilerinden inim inim inlerken Ankara Hükümeti Savaşın kazanılabilmesi için halktan vergi almanın zorunlu olduğuna karar verir .
Şimdi yeni devlette istiyordu.
Bunları konuşurken birde odanın kapısı KÜT diye ardına kadar açıldı. Kapının çerçevesi içinde Emirdağ'ın Delisi Battal belirdi.
Bağırdı:
Selamünaleyküm..
Kaymakam öfkelendi:
" Ulan Deli çalışıyoruz çık dışarı."
"Kızma beyim, biliyorum,onun için geldim. Duydum ki Kemal'in askerleri çıplakmış.Allah şahidimdir ki üzerimdekinden başka çamaşırım yok. Çoraplarımı getirdim. Şimdi yıkadım, temizdir."
Yaklaşıp masanın üzerine bir çift ıslak yün çorap koydu. Çarıklarını sıyırıp odanın ortasına bıraktı:
"Aha bunlar da çarıklarım, haydi kolay gelsin."
Çıplak ayak ,huzur içinde yürüyüp çıktı. Kapıyı da gümleterek kapattı.
Üyelerin dilleri tutulmuştu sanki. Kaymakam " Halktan kuşkulandığımız için tövbe edelim beyler.." dedi.
Deli Battal gibi bir garibin yüreği köpürdüyse, tekmil halk ayaklanacak demektir. Hızlanalım"