Kulaklığı takıp saatlerce sokak lambasının verdiği o loş ışıkta düşünürdüm. Gözümün önüne hep sahneler gelirdi. Kimi umut dolu, kimi insanı en derinden sarsan. Oturup nice yıllar önceki bu sahnelere ağlar, çok ağlardım. Yaşlı bir amcanın trambüsteki biçare oturuşu, bir çocuğun camdaki buğusuna çizdiği resim, bir babanın hasta yavrusunu sarıp sarmalaması olurdu bu sahneler..
Aynı görüntüde saatlerce durup o zaman yutkunduğum, içimin bir yerine acısını gizlediğim anlara doyasıya ağlardım. Ağladıklarım arasında kendi yaşadıklarım da vardı elbette. Yaşadığım haksızlıklar, bazen karşımdaki kişinin beni anlamayışı, çokça çaresizlikler..
Yerli yersiz gelen gözyaşlarıma çok kızardım. Ahh derdim bu kadar duygusal olmasaydım, ota boka ağlamasaydım..
Evimdeki bu son akşamımda, minik balkonumun sokak lambası loşluğunda, kulağımdaki en duygusal müziğimle benim yine aklımda birçok sahne var. Fakat bir eksikle. Artık ağlayamıyorum, içim acıyor, eziliyor, kalbime yüklediğim yüküm artıyor fakat artık ben ağlayamıyorum. Meğer ağlamak, yükünü gözyaşları ile hafifletmek ne de güzel bir nimetmiş. Geç oldu belki bunu öğreneli ama her şeye rağmen dilimde Didem Madak dizesinin tesellisi kaldı.
"Olanlar oldu, Tanrım beni kolla."