“Başka bir gezegene, oradaki kayaların yapısını incelemek için araç gönderebilecek kapasiteye sahip bu şizofrenik insanlık, milyonlarca insanın açlıktan ölmesini umursamayabiliyor. Mars’a gitmek, yanı başındaki komşuya gitmekten daha kolay görünüyor.” Demiş Jose Saramago 1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldıktan sonraki konuşmasında. Aslında
Çizimlerimiözledinizmi? 😊
Kısa bir aradan sonra yapmış olduğum bu çalışmamda, yırtılmış kağıttan bakan bir adam çizmeye çalıştım. Ancak bu sadece yırtılmış kağıttan bakan adam değil, aynı zamanda duygu yüklü bir çalışma.
Bu çizim, hüzün ve umudun muhteşem bir sentezini barındırıyor. 🎨
Bu çizim duygularınızın tercümanı olsaydı sizin için hangi duyguyu ifade ederdi? ☘
24 saati 71 sayfaya sığdıran Stefan Zweig...
Bir yaşamın gerisinde kalan çöküşleri kaç satırda okudum bilmiyorum. Stefan neden hep insanların hayat boyu hissedeceği duyguları ince ince işliyor? Gelin bir de kendinizi bu kitaplarda aramayın.
Yine zavallı insanlar, yine hissiz insanlar ve yine nankör varlık olan insan topluluğu. Bütün duyguları
Siz hiç çocukken, sırf hayatta kalabilmek umuduyla nefesinizi tutma çalışması yaptınız mı? "Babam beni gömüp gittikten sonra üstümdeki toprakları atarak dışarı çıkabilirim belki," diyerek...
Böyle bir umuda tuttundunuz mu?
Her zaman derim, "zordur her dönemde kadın olmak," diye. Eseri okuduktan sonra anladım ki en çok o
Selamün aleyküm Ya Kitap ehli
İnsan inandığı gibi yaşamalı öyle değil mi? ya da biraz devrikleştirirsek inandığını yaşayana insan denir...
Bir sorumluluğunuz var, kısıtlı süreniz, dönüşü olmayan.
Elinizden geleni yapınca mesrur olacağınız ama gayretinizi esirgediğiniz de ise en bedbaht hâle düşeceğiniz...
Peki ya menfaatlere gelelim, sevgiyi
Edmond iyi çocuktu ama fena bir kusuru vardı. İnsanlara fazla güveniyordu. Sırf seviyor diye onları tanıdığını zannediyordu. Eğer geriye dönüp söyleyebilsem söylerdim. Edmond derdim, her ihanet sevgiyle başlar.
Uzun zaman önce yaşayan eski bir ağaç varmış. Kökleri o kadar uzunmuş ki iki diyara kadar ulaşabiliyormuş. Bir gün dallarından birine bir uçurtma takılmış. Rüzgar çıktıkça uçurtma yükseliyor ve dindikçe tekrar ağaca sarılıyormuş.
Ağaç bu duyguyu o kadar çok benimsemiş ki rüzgarın çıkmasını bekler olmuş. Zaman geçmiş ve uçurtması giderek yıpranmış. Rüzgar sonbaharda sert, kışın da ıslak imiş.
Uçurtma giderek dökülüyor sarıldığındaki sıcaklık kaybolmaya başlamış. Ağaç artık rüzgarın gelişini istemez olmuş. Onu korumak için dallarını birleştirip sımsıkı kapamış. Bu sayede uçurtma da kalan son parçalar direnebilmiş. Bir gün ağaç kendisine değen rüzgarla irkilmiş. Ve uçurtmasını tutan bağcıktan dallarını serbest bırakmış. Kalan parçalarla uçurtması gökyüzüne doğru yükselmiş ama geriye dönmemiş.
Ağaç ise ardından açan filizlerine bakıp
"Bu rüzgar ilkbaharın sesine sahip, ılık ve dostane kucaklayışı var. Beklentisiz bir şekilde oraya buraya uçurtmamı uçuruyor." demiş"
Yalnızlığın Ezgisi kitabımla edebiyat camiasına
ilk adımımı atıp, sizlerle kavuşma fırsatı buldum.
Nabzım eserimi de beğeninize sundum. Bu süreçte söylemek istediğim ne
varsa; sizin de dertlerinizi, umutlarınızı, sevmelerinizi,
kırılmalarınızı önemseyerek kalemim döndüğünce yazmaya
çalıştım.
Şiir, hangi dilde yazılmış olursa olsun aynı duyguyla kaleme
alınır. İster amatörce ister profesyonelce yazılmış olsun aynı duyguyu hedefler, ‘kalplerimize’ hitap etmek için yazılır.
Kalemin yazdığı sadece kelamdan ibaret değildir. Onlar bizim susmuş yanlarımızın lâv olmuş hareleridir.
“Yüreğimden yüreğinize giden köprülerimdir, şiirlerim.”
Ahmet Taş Almış olduğum yeni ödülüm. (Bu Başarı Bizim Başarımız Çok Teşekkür Ederim Kıymetli Okurlarım)