Naim Efendi, büyük konağın en yaşlı kişisidir. II. Abdülhamit döneminin önemli kişilerinden, emekli bir bakandır. Tam bir Tanzimat efendisidir. Gelenek ve göreneklerine sıkı sıkıya bağlıdır. Karısı Nefise Hanım ölmüş, konaktaki düzen bozulmuştur. Naim Efendi, kızı Sakine Hanım, damadı Servet Bey, torunları Seniha ve Cemil ile aynı konakta yaşamaktadır. Damadı lükse düşkün bir adamdır. Torunu Seniha ise çok serbest yetişmiş bir kızdır. Seniha konağa girip çıkan genç şair Hakkı Celis'le ilişkiye girer, ondan gebe kalır. Durumu öğrenen Naim Efendi çok sarsılır.
" İnsanlar bütün değerlerin sayılabilir olmadığını, paranın her şeyi satın alamayacağını, satın alınamayan şeyin temel olduğunu hatta işin özü olduğunu keşfettiklerinde ‘ticaret düzen’ temelden sarsılır. "
André Gorz
KIZILIRMAK
Silâh ve şarkı
ben bütün karanlıkları bunlarla yendim
doğacak çocuğumun kanında esen
emekçi karımın dimdik bakışlarında
ve çetelerin sipsivri uykusuzluğu
- "... İslâm’dan kopuldukça ekonomik düzen sarsılır.
Ekonomik düzen sarsıldıkça İslam’dan kopulur.
Sonunda, bugünkü, din, medeniyet, kültür, siyaset, ahlâk ve ekonomi alanında içinde bulunduğumuz iflas durumuna gelip çatarız..."
Kapitalizmin ruhları ifsat eden gözbağcılığı, çalışma ile ihtiyaç arasındaki bağı koparmış olmasıdır.
"Yeterli olan, iyidir," düsturu geçmişin küflü sandukalarına kaldırılmıştır artık, verimliliğin nesnel ölçüsü olarak kazanç artışı belirlenmiştir.
" İnsanlar bütün değerlerin sayılabilir olmadığını, paranın her şeyi satın alamayacağını, satın alınamayanın işin özü olduğunu keşfettiklerinde 'ticari düzen' temelden sarsılır"!
Avrupa'nın rönesans devrini yine Türk ve islâm etki ve korkusuyla açıp teknik üstünlüğe geçişinden sonradır ki, İslâm gücünün ağır basma dönemi sona erer. Ekonomik çöküntü de bundan sonra başlar. Sosyal adalet kurumları yavaş yavaş ortadan kalkar. Sefalet her yanı sarar. Sınıflararası farklar artar. Hindistan'da, Arabistan'da, Mezopotamya'da, Türkiye'de ağını kuran Batı kapitalizmi gün gün halkın ekonomik varlığını tüketir, daha kötüsü aşk ve şevkini kırar, söndürür. İslâm'dan kopuldukça ekonomik düzen sarsılır, ekonomik düzen sarsıldıkça islâm'dan kopulur.
Biz neden böyle olduk?
Biz böyle olduk da onun için mi işlerimiz bataktan çıkmıyor? Yoksa işlerimiz kötü gitti diye mi böyle olduk?
Bu soruyu öyle enine boyuna tartışmak niyetinde değilim. Kısacası inancım şu ki, bizde böyle olmaya bir eğilim yok değildi. Ne var ki, bozuk düzen ortamı bizdeki iyi tohumları değil, kötü tohumları hızla geliştirdi. Hep öyle değil midir? İşler yolunda giderken insanı da bir denge duygusu kaplar. Bir düzenli, bir tutarlı, bir derli toplu, bir iyimser, bir başkalarına saygılı olur. Aynı insan, işler aksi gidince dağılır, güveni sarsılır, hattı balık yan giderci olur, "Gemisini kurtaran kaptan" diye bencilliğin en çirkinine sarılır.
Eğer Ortadoğu'da istikrar isteniyorsa, Ortadoğu'nun doğal kaynakları dünya için önemliyse, Ortadoğu'nun stratejik önemi değerlendirilecekse, Türkiye dışlanarak bir düzen kurulamaz. Düzen kurulmadığında da, Ortadoğu bir daha düzene sokulmayacak kadar sarsılır, darmadağın olur.
"İslâm’dan kopuldukça ekonomik düzen sarsılır. Ekonomik düzen sarsıldıkça İslam’dan kopulur. Sonunda, bugünkü, din, medeniyet, kültür, siyaset, ahlâk ve ekonomi alanında içinde bulunduğumuz iflas durumuna gelip çatarız..."
Yine gerçek bir olay, yine Yalan Dünya’nın cezasını çeken bir kadın: Firdevs. Kitap Mısırlı Firdevs isimli bir kadının(kitapta soyadını bulamadım) idam edileceğini öğrenen psikiyatr Neval El Saddavi’nin (kitabın yazarı olur kendileri) onunla görüşmek istemesi ile başlıyor. Başta Firdevs görüşmek istemese de idam edileceği gün kararını değiştirir.