Reklam
Fakat bir kez daha yaşamımı yeni baştan yaşayabilecek olsam bile, yine aynı tür bir yaşam sürecekmişim gibi bir his vardı içimde. Neden derseniz, o –her şeyi sürekli yitirmekten ibaret olan– yaşam, benim kendimden başka bir şey değil. Benim kendim olmaktan başka çarem yok. İnsanlar beni ne kadar terk ederse etsin, ben insanları ne kadar terk edersem edeyim, birçok güzel duygu ve mükemmel rüya yok olup gitse bile, ben kendimden başka bir şey olamam. Bir zamanlar, çok daha gençken, ben kendimden başka bir şey olabileceğimi düşünürdüm. Casablanca’da bar açıp İngrid Bergman’la tanışabileceğimi bile aklımdan geçirirdim. Hatta daha gerçekçi olarak –bunun gerçekten gerçeklikte olup olamayacağı bir yana– kendi benliğime uygun, etkin bir yaşamı elde edebileceğime inandığım bile olmuştu. O yüzden de, kendimi değiştirebilmek için özel olarak çaba harcadığım da olmuştu. Charles A. Reich’in The Greening of America’sını okumuş, Easy Rider filmini üç kez izlemiştim. Fakat dümeni bozuk bir kayık gibi her seferinde dönüp aynı yere gelmiştim. Bu benim kendim işte. Ben kendim hiçbir yere gidemem. Kendim orada durur, her zaman benim dönüp gelmemi bekler. İnsanlar bunu umutsuzluk olarak mı adlandırmalı acaba? Bilemiyordum. Belki de umutsuzluktur. Turgenyev olsa hayal kırıklığı derdi belki de. Dostoyevski olsa cehennem. Sommerset Maugham ise gerçeklik. Fakat kim ne şekilde adlandırırsa adlandırsın bu benim kendim.
Socrates says… “I follow the example of the rider who wishes to become an expert horseman, none of your soft-mouthed, docile animals for me. The horse for me to own must show some spirit: in the belief, no doubt, if he can manage such an animal, it will be easy enough to deal with every other horse besides. And that is just my case. I wish to deal with human beings, to associate with man in general; hence my choice of wife. I know full well, if I can tolerate her spirit, I can with ease attach myself to every human being else.” -Xenophon (Symposium)
Easy Rider (1969)
"Senden değil, senin temsil ettiğin şeyden korkuyorlar, özgürlükten."
Özgürlük ve özgürleşme olarak sürekli harekete övgüler düzen imgeler, kolektif ya da paylaşılan deneyim ve pratiklerden ziyade bireyselliğe odaklanma eğilimindedir. Bir özgürlük mıntıkasının ideal bir şehir biçimindeki imgesel temsili, ideal bir topluluğun mümkün olduğunu varsayar. Özgür araba sürücüsü imgeleminde (bu perspektifte “gamsız motosikletli” (Easy Rider) kahramandan ayırmanın kolay olmadığı bir imgelem) tepe noktasına ulaşan bu hareketlilik-olarak-özgürlük temsilleri bireysel serüvenlere ve “maceralara” odaklanır.
Sayfa 222
Reklam
Varoluşçuluk Temalı Filmler
1. 13 Conversations About One Thing (2001) 2. A bout de souffle (1960) 3. The Addiction (1995) 4. Alphaville (1965) 5. American Beauty (1999) 6. Annie Hall (1977) 7. Apocalypse Now (1979) 8. Babette's Feastc (1987)
21 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.