Şiiri, ( tartışmaya da ) kapalıydı. Şiiri, insanî eziyetin yarattığı sağlıklı bir hırçınlık kalesiydi. Kendisi değil miydi “Malta Yahudisi’ni okuyordum. Barındığım bir sandukanın içinde” diye yazan.
Herkese iyi akşamlar, sevgili okurlar canım dostlarım. Gün geçmiyordu ki 1000 kitapta güzel bir etkinlik olmasın. Beni tanıyan okur dostlarım biliyorlardır ki şiiri çok seviyorum. Şiiri eminim siz de çok seviyorsunuzdur, öyle umuyorum. Şiir sevmemek ne mümkün? Şayet sevmeyenler için de bu ilk adım olabilir. An itibariyle şiir kitabı okuma
Hiçbir kaygım yok, canım da sıkılmıyor hiç. Kısacası iyiyim diyeceğim; yutulmaz bir lokmayım ve yenilmez. Geçmişte belki sana yazmış olabilirim; benimle başa çıkılamaz çünkü sapına dek haklıyım!
‘Tarih’e biraz yaklaştığı söylenegelen Yahya Kemal'in ilginç konumu üzre benim öteden beri kuşkularım vardı. Geldik 1959’a. Üç adlı bir hoca eski Park Otel söyleşilerinde bulunmuş ve ‘Devlet Şairinin ağzından duyduklarını yazmıştı (canım yazı! canım Gütenberg Galaksisi!) Kitaptan Yahya Kemal’in Osmanlı tarihinin gerçek bamtelleriyle ilgilenmediği ve tarih yerine fanteziler kurduğu, tarihsel fıkralar anlattığı ortaya çıkıyordu Herhan gi bir geleceğe açılan (tehlikeli ya da tehlikesiz) ‘görünge, ‘işletilen yürürlük’, özel bir perspektif yok. (Onun kendisi de, şiiri de ‘laik’tir evet.)
İnceleme yazısı gibii değil; karışık, değişik bir yaşamın ürünü cümleler...
Cemal Süreya'nın Zelda'sı, Ece Ayhan'ın dünyaya yaralı bir insanı ve benim canım sevdiğim...
İntihara doğru giden on yıl. Yitip giden neydi? Şiir okumayı sevmem; ama Marmara benim çocukluğum, ilk tanışıklığım. Seni tanıyan ve gören insanlar, seninle aynı havayı soluyan