Unutma Yaradan'ın senin kapılarını açmamasının sebebi senin bu maskelerini çıkarma gücüne ulaşman içindi. Sen bu güce ulaşmadan kapıların hep yarım kalacak. Asla istediğin gibi tam açılmayacak! Çünkü bu kötü diye diye nitelendirdiğin özelliklerini kabul etmen hala gücü dışarıda aramandır.
Gücünü inkar etmendir. Çünkü güçlü olan kişi içinde her özelliğin olduğunu kabul eder. Eksiklerinden, hatalarından korkmaz.
Dışarıdan bakan birisi için, kamp yaşamına ilişkin duygusallık ve acımayla karışık yanlış bir fikir edinmek kolaydır; çünkü tutuklular arasında egemen olan çetin varolma savaşı konusunda bir şey bilmez. Bu, gündelik ekmek için, yaşamın kendisi için, kişinin kendi yaşamı ya da iyi bir dostun yaşamı için verilen amansız bir mücadeleydi.
Şimdi bize, Dostoyevski'nin sözlerinin doğru olup olmadığı sorulacak olursa, cevabımız, "Evet, insan her şeye alışabilir, âmâ nasıl olduğunu bize sormayın. "olacaktır.
Tutuklunun ruhsal tepkilerinin ikinci evresinde ortaya çıkan semptomlar, duygu yitimi (apati), yani kişinin hissetmeyi göze alamadığı coşku ve duygularını köreltmesiydi; bu da sonunda tutukluyu, her gün her saat karşı karşıya olduğu dayağa karşı duyarsızlaştırıyordu.
Benzer şeyler yaşamayan birisi, açlıktan ölmek üzere olan bir insanın yaşadığı, ruhu yok eden o zihinsel çatışmayı ve irade gücünün ezilişini kolay kolay kavrayamaz.
İnsan yaşamının değerini ve insan onurunu tanımayan, kişiyi iradeden yoksun bırakan ve ( fiziksel kaynaklarından son kırıntısına kadar planlı olarak yararlandıktan sonra) imha eden bir dünyanın etkisi altında, kişisel ego sonunda değerini kaybediyordu.
Hiçbirimiz kendimize ait yerlerde gezinmiyoruz. Birbirimize nasıl bakacağımızı bilmediğimiz için. Hiçbirimiz basit, yalınkat görmüyoruz kendimizi de, başkalarını da. Kendimizde ve onlarda olmayan nitelikleri yakıştırarak bakıyoruz.
İşte o anlamadığın tarafıma yakalanıyorsun sen, dedi, bildim mi? Oysa basit biriyim. Sense gözünde her şeyi büyütüyorsun. Olduğu gibi göremiyorsun, büyüteçle bakıyorsun.
Ama beni rahatlatmadı bu söz, diyorum.
İnanmıyorsun da ondan, diyor ,hem kendine inanmıyorsun, hem bana.
Hayır, uydurma bir şey yaptığın için inanmıyorum.
Belki bu da var, ama sevebileceğime inanmıyorsun, hem de seni sevebileceğime.
O şimdi kendinden kaçmayı yaşıyordu. Nasıl başarabilirdi bunu? Böyle bir şey yapabilir miydi? Aslından kendinden kaçmak isteye isteye buraya, bu, şimdi neresi olduğunu bilmediği yere gelmiş değil miydi?