Unutup, keşke yunan kazansaydı diyenlerin kanı kurusun
İznik'te Orhan Gazi medrese kurdurdu idi: Ziyafetinde millete yemeği kendi dağıttı, sofraların mumunu kendi yaktı idi; halbuki bıldır, onun mezarının başı ucunda Venizelos'un veledi, hem de sandukasına dayanarak resim çektirdi. Bu iki hatırayı bu millet unutacak mı? Osman Gazi'nin yeni vatanı ve sevgili Mal Hatun'u ikiz bir aşk
Geri çekilirken gösterdiğimiz dayanma harikaları, ileriye atılırken gösterdiğimiz saldırış harikalarından hiç aşağı değildir. Yenilmek, birçok millet için ar olur. Fakat yalnız bizde şan kaldı. Zira, üstümüze saldıranlar bir değil, bin idi. Biz de bir iken binmişiz gibi vuruştuk. Kanije, Plevne, Şıpka, Edirne, İşkodra en nihayet Çanakkale...
Sayfa 26 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Reklam
_Mustafa Kemal, bir Türk’tü; Türk olmaktan gurur duyuyor; “Türkiye Türklerindir” parolasıyla yaşıyordu. Ne Tanrı’dan, ne bir kişiden ne de kurumdan çekinmeyen, tam bir devrimciydi. Onun için resmi ya da kutsal olan hiçbir şey yoktu. Türkiye’yi Padişah’ın ehliyetsizliğinden ve despotizminden olduğu kadar, yabancıların pençelerinden kurtarmakla
1444 yılında gerçekleşen Varna Savaşı'nda Anadolu Ordusu, ardından da onların bozulduğunu gören Rumeli Ordusu bozulmuştur. Sultan II. Murad, kapı halkından küçük bir askerle savaş meydanında kalır. Normalde önce canını, sonra da devleti kurtarmak üzere geri çekilmesi beklenir. Sultan da bunu yapmak üzereyken Türk askerî tarihine altın
A. Türkiye'nin Müttefiklerden İstekleri ve Sonuçları
1.Trakya Sınırı: (Türkiye'nin isteği): Karadeniz kıyısından Meriç Nehri'ne kadar olan Mustafapaşa Köprüsü - Dimetoka - Simelin parçası Türkiye'de kalmalı; Doğu Trakya için 1913 sınırıgeçerli olmalıdır. (Müttefiklerin cevabı): Meriç'in sol yakasında Türkiye'ye toprak verilemez. Karaağaç bölgesi Türklere verilmemelidir.
Sayfa 459 - İnkılap YayınlarıKitabı okudu
31 Mart Vak'ası veya 31 Mart Hadisesi olarak tarihe geçen olay yakın tarihimizin en tartışmalı konularından biridir. (...) 24 Temmuz 1908'den itibaren iktidar, resmen ve hukuken olmasa da, fiilen İttihat Terakki'ye geçmiştir. Her ne kadar doğrudan iktidar olamasa da dolaylı yollardan, çeşitli yönlendirmelerle, iktidarın
Reklam
(Mehmet Emin Yurdakul’un torunu) Doğan Yurdakul anlatıyor:
MEHMET EMİN YURDAKUL'UN HAYATI VE HUSUSİYETLERİ Doğan Yurdakul (Mehmet Emin Yurdakul’un torunu) Milli Şair Mehmet Emin Yurdakul 1869 yılının mayıs ayında Beşiktaş’ta dünyaya gelmiştir. Babası yedi çifte bir balıkçı kayığının reisi olan Salih Reis, annesi, Edirne civarından İstanbul’a gelmiş Mehmet Ağanın kızı Emine hanımdır. Küçük Mehmet
Hayat yürüyor. Çağdaş ulusların siyasal, soysal, ekonomik yolunda ilerleyişlerinin karşısında hep böyle mugeylân dikeninde kutsal bir varlık görenler, loş selvilerin karanlık gölgelerinde çöreklenmiş, kokmuş hayat kuvvetini kaybetmiş kaidelere bağlı duranlar için yenilik mana-sız bir şey olup kalmıştır. İşte Partimiz buna kökünden bir nihayet vermek zaruretinde idi. Artık bugünkü ilim ve teknik yolları bu gibi urasalara, hurafelere, vehimlere ün ve önem veremezdi. Türk ulusunu benliğine kavuşturan Kamâlizmi, ulusun egemenliğine göre kanunların kaynağı olarak binlerce yıl önce başka soylar için ve başka yollarda konulmuş kaidelere bağlı tutamazdı. Uçakların bile mesafelerde az geldiği bir asırda hala deve ayağını mesafe ölçüsü sayan kanunlar Türke yakışamazdı. Bu sebeple ilim ve teknik esaslarına bağlı ve asrın ihtiyaçlarına uygun kanunlar almak mecburiyetinde idi ve öyle de yaptı.
Ermenileri bugünkü Suriye'nin çölümsü Zor bölgesine göç ettirmek başlı başına bir ölüm fermanıydı. Talat Paşa'nın, Rumların yaşadığı yerlere yerleştirilen Müslüman muhacirlerin neden Üsküdar'dan Basra'ya kadar olan boş arazilere yerleştirilmediğini soranlara 1914 Temmuzu'nda verdiği cevap bunu çok iyi bildiğini gösteriyor: ''Bu muhacirleri dedikleri gibi oralara gönderip çöllere serpecek olsaydık oralarda cümlesi açlıktan öleceklerdi... ''Yüzbinlerce Ermeni'nin başına gelen de bu oldu: Yollarda ve vardıkları çöllerde açlıktan, susuzluktan, hastalıktan öldüler. Yüz binlercesi de Teşkilat-ı Mahsusa'nın ve yerel güç odaklarının oluşturdukları çetelerce katledildiler. Bu çetelerin oluşumunda hapishanelerden salınan adi suçlular, göçmenler ve Kürt aşiretleri kullanıldı. Ölümden kurtulan veya kurtarılan belki on binlerce kadın ve çocuk ise Müslümanlar tarafından paylaşıldı ve Müslüman yapıldı. Müslümanlığa geçip tehcirden kurtulmak isteyen Ermeni erkekler felaketten kurtulamadılar; çünkü bir Gayrimüslimin asla güvenilir bir Müslüman olamayacağı düşünülüyordu. Bir yıl içinde Anadolu neredeyse tümüyle (toplamı 300 bin civarında olan İstanbul, Edirne, İzmir Ermenileri ve Katolik ve Protestan Ermeniler dışında) Ermenisizleştirilmişti. Talat Paşa, Ermeni Meselesi'ni çözme yolunda Abdülhamid'in otuz yılda başaramadığını kendisinin üç ayda başardığını söylerken bunu kastetmektedir.
Sayfa 133Kitabı okudu
Reklam
Emetullah Rabia Gülnüş Sultan
Gülnüş Sultan hayır işleri ile uğraşmıştır. IV.Mehmed zamanında Mekke'de Haseki İmaretini yaptırmıştır. Sultan II.Mustafa tahta çıktığı zaman da Hac yolunda çeşmeler ve sebiller yaptırmıştır. Sultan II.Mustafa da annesi için Galata'da bir cami yaptırmıştır. Sultan III.Ahmed tahta çıktığında annesi adına Üsküdar'da Yeni Cami'yi (Cedid Valide) yaptırmıştır. Sultan İstanbul'a su getirmiş ve bu suya da Gülnüş Valide Sultan suyu ismi verilmiştir. 1715'te Edirne'ye gitmiş ve orada ölmüştür. Üsküdar'daki Cedid Valide Sultan Camisi'ndeki türbesinde gömülüdür.
Sayfa 104Kitabı okudu
Kaygusuz Abdal
Alevî-Bektaşî edebiyatının kurucusu iki şairden biri ¹93 kabul edilen Kaygusuz Abdal'ın asıl adı Alâeddin Gaybî veya sadece Gaybî'dir. Doğum tarihi kesin şekilde tespit edilememiş olsa da, 14. yüzyılın ortasında doğduğu kesin gibidir. Alâiye’de yani bugünkü Alanya'da, Alâiye sancağı beyinin oğlu olarak dünyaya geldi. Ailenin kökeni, bir yandan Karamanoğullarına, diğer yandan Anadolu Selçuklularına dayanır. İyi bir eğitim aldığı anlaşılan Kaygusuz Abdal, daha genç yaşlarda Abdal Musa'ya intisab etti, bir süre pirinin hizmetinde bulundu ve Kaygusuz Abdal adını aldı. Tahminen 1397 yılında Mısır'a yerleşti ve Nil kenarında Kasrü’l-ayn adlı bir tekke açarak irşat faaliyetlerine başladı. Menâkıbnâmesine göre; Kaygusuz bir süre sonra hacca gitti; dönüş yolunda Şam, Halep, Kilis, Antep, Bağdat, Hille, Kûfe, Necef ve Kerbela'yı dolaşarak Hazreti Ali ve On İki İmam'ın kabirlerini ziyaret etti. Sonra Bağdat üzerinden Medâin, Sâmerrâ, Musul, Nusaybin yoluyla Abdal Musa Tekkesine döndü. 1424-1430 yılları arasında Rumeli'ne geçti; Edirne Yanbolu, Filibe ve Manastır'da bulundu ve tekrar Anado lu'ya (veya Mısır'a) döndü. 1444 yılında vefat etti. Kabrinin nerede olduğu kesin şekilde bilinemekteyse de, hem Mısır hem de Tekeli'de kabri olarak ziyaret edilen iki makam mevcuttur. Kaygusuz Abdal'ın kaç tane eseri olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Günümüze ulaşan ve onun adını taşıyan eserler, Kaygusuz'un kaleminden çıkmış değildir. Eldeki yazmaların en eskisi, onun vefatından çok sonraya, 1494 ve 1501 tarihlerine aittir.
Sayfa 107 - KRİPTOKitabı okudu
Zemini, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa açtı. 17. Asrın ayaklarımız altına serdiği hezimetler ve felâketler zemini....Halife ve Padişahını dünyanın hiçbir tarihinde görülmedik şekilde şeni zulümlerle öldüren, düşman ülkeleri yerine kendi vatanını işgal altında tutan, «şeriat!» nidasıyla en hayâsız darbeyi şeriata indiren, yapmadığı cinayet, rezalet,
HAMDULLAH SUPHİ TANRIÖVER DOĞUM YERİ VE YILI Hamdullah Suphi, İstanbul Aksaray'da Horhor'daki Abdüllatif Suphi Paşa Konağı'nda doğmuştur. Bu konak onun ölümünden sonra İstanbul Üniversitesi tarafından satın alınarak, muhafaza altına alınmıştır. Doğum tarihi ile ilgili olarak muhtelif tarihler 1884, 1885 ve 1886 yılları
Mustafa Kemal politikayı bir yana itti. Artık yapılması gereken bir işi vardı. Kuzey Afrika'ya gidip İtalyanlar'la savaşmalıydı. Suriye ve Mısır'dan geçen uzun kara yolu dışında Türkiye'nin Kuzey Afrika'yla bağlantısı kesilmişti. İtalyanlar denizin denetimini ellerinde tutuyorlardı; filoları Çanakkale Boğazının da çok
49 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.