Düzülke, yalnızca bir boyut sorunu olarak görülmeyip, insan zihninin ve insanin genel olarak sınırlamalara karşı tavrının bir incelenmesi olarak görüldüğünde, daha fazla önem kazanmaktadır.
Sınırlama, fiziksel özellikleri nedeniyle varlığın doğasındaysa, o varlık bu sınırlamayı nasıl aşabilir? İnsan, doğuştan kör birine rengi, doğuştan sağır birine müziği nasıl anlatabilir?
Gereksiz veya yanlış sınırlamaların gelişigüzel kabul ediliverdiğini görmek oldukça tuhaf. Sürekli beraber yaşadığımız veya inanmak üzere yetiştirildiğimiz sınırlamaları sorgulamadan kabul etmeye eğilimliyizdir.
Sınırlama olmasaydı ya da farklı nitelikte olsaydı, Evren yine var olabilirdi, ama bu bizim Evrenimiz olmazdı. Hatta daha başka sınırlamaların olduğu bir Evrende, bizimkisi gibi bir yaşam belki de mümkün olmazdı.