İnsan, bilinçli bir varlıktır. Şu anlamda ki bütün doğada yalnız insan, bilinç ve öz benliği Erişen bir varlıktır. Bilincin veya kendini bilmenin tanımı şudur:
Kendi nitelik ve yaratılışını, evrenin yapısının
nitelik ve yaratılışını, kendisinin evren ile ilişkisinin nitelik ve tabiatını algılama.
Beşer bu üç temel ve ilkeyle ilgili bilgi sahibi
olduğu ölçüde insan olabilir.
İkinci olarak insan seçen varlıktır. Yani insan
doğada ve doğaya karşı, üzerinde egemen olan
düzene karşı, hatta bedeni ve ruhi ihtiyaç ve
zorunluluklarına, doğal ihtiyaçlarına, güdüsel
çabalara karşı başkaldırabilen ve ne doğanın onu zorladığı ne bedeninin ve fizyolojisinin seçebildiği şeyi seçebilen tek varlıktır. Bu, insan olma sürecinin en üstün aşamasıdır.
Ana ve baba, çocuklarını evden uzaklaştırdıklarında, bu, o çocukların kendi hayatlarının sorumluluğunu kendilerine havale etmiş olmalarının alametidir. Bu tam da Sartre'ın “délaissement" adıyla (egzistansiyalizmin özü) ortaya koyduğu sözün tercümesidir; yani insan “kendine bırakılmıştır”. Yani tabiatta kendi hayatının sorumluluğu kendisine aittir. Bütün hayvanların ve diğer canlıların tersine insan için durum budur; Hayvanlara içgüdüsel tabiat hükmeder. Kendi yaşamlarını asla kendileri seçemezler. Kendini bilme noktasına erişen, özünün bilincine varan, cennete, hatta Tanrı'nın iradesine başkaldıran insan, evrende yaratılmış yeni bir varlıktır.
Bu insanın -var bulunması gereken ve olması gereken insanın üç özelliği vardır: İnsan ilk olarak bilinçli, ikinci olarak seçici, üçüncü olarak yaratıcı bir varlıktır. İnsan'ın bütün diğer özellikleri bu üç ana özellikten kaynaklanır. Şu halde insan, kendini bilen, seçen ve yaratandır. Her birimiz bilinç, yani kendini bilme aşamasına ulaştığı, gerçekten seçim yapabilme aşamasına ulaşabildiği ve tabiatın yaratmadığı veya sahip olmadığı şeyi yarattığı ölçüde insanız. Böylece olması gereken o insani özellikler aydınlandığı zaman, insana "kendi olmak" yolunda engel olan etkenleri tanımamız gerekir ki onları bertaraf etmek suretiyle insanın hareket ve “olma” sürecindeki öz hareketimizi, fıtri ve zati, yani özsel hicretimizi takip edebilelim.
Onun, yani öncekinin donanımı, bugünkü düzenle eğitim görmemiştir; bundan dolayı açıkça, ben öldürmeye geldim diyor. Ama bugünün medenisi geliyor, öldürüyor ve "Ben barış yapmaya geldim" diyor. Bugünkünün konuşma, yalan söyleme ve meşrulaştırma tarzı gelişmiştir; yoksa insanın bozgunculuk, nifak, adam öldürme, başkalarını öldürüp yağmalamadan duyduğu zevk, geçmişte olduğu gibidir, belki de daha şiddetli hale gelmiştir. İşte bu insan bu anlamda hep sabittir ve beşerdir.
Beşerin tarihini okuduğunuz zaman, beşer budalalıkları tarihi, beşer bilinci tarihinden daha zengin ve daha ilgi çekici olduğunu, her zaman böyle olduğunu ve şimdi de böyle olduğunu görürsünüz.