Sanırım, yeraltı edebiyatından okuduğum ilk kitap dersen yanlış olmaz. Daha düz metinlerde okuduğumuzu anlamakta zorlanan bir toplum olduğumuz için, bu türde yazılan kitaplarda bahsedilen şeylerin aşırı ciddiye alınacağından duyduğum endişe sebebiyle bu türe temkinli yaklaşıyorum. Bir eleştiri şeklinde bile olsa, erkek egemen zihniyetin erk ve kural koyucu olduğu bu dünyada, işleri daha da zorlaştıracağına inanıyorum. Türü gereği sansürden kaçınarak, şiddet ve bağımlılık konularından sansasyonel şekilde bahsediyor. Kitabın ilk sayfalarında, başkahraman Atınç ile komşusu Berçin arasında geçen diyaloglar başta olmak üzere, kadınlar üzerinden anlatılanlar beni rahatsız etti. Kadına nesneleştirici bakış açısına sonuna kadar karşıyım. Kitabın başındaki uyarıda da belirtildiği gibi, ögeler içerdiğini ben de belirtmiş olayım.
Gelelim kitabın konusuna: Kendisine deli diyen yakışıklı çapkın Atınç’ın varoluş hikayesi... Okuyucu, Atınç’ın Amerika’ya gitme hayallerinin olduğu bir kesimine ortak oluyor. Popülizme karşı eleştirilerine absürt bir dil eklemesi, kamikaze etkisi yarattı. Sahmets Sümits gibi, üç dakikada bir yeni kitabı çıkan ve toplamda 65.212 kitabı bulunan yazar, bu durumun en belirgin örneği olabilir.
Son olarak, Lee Child’in dediği gibi, 'Başladığım her kitabı bitirdim. Kötü veya zor kitaplardan çok şey öğrenebilirsiniz.' Bu da böyle olsun.