İnsanın olası mutluluğunun ölçüsü bireyselliğiyle önceden belirlenmiştir. Özellikle zihinsel gücünün sınırları, yüksek bir hazzı alma yeteneğini sonsuza dek belirlemiştir. Bu sınırlar darsa, dışarıdan gelen tüm çabalar, insanların ve şansın onun için tüm yaptıkları, o kişiyi sıradan, yarı hayvansı insani mutluluğun ve hoşnutluğun ötesine geçiremezler: O kişi duyusal zevklere, rahat ve keyifli aile yaşamına, düşük bir dost canlılığına ve kaba saba bir zaman öldürmeye bağlı kalır: Eğitim bile, bir bütün olarak onun bu çemberini genişletemez, genişletebilse bile, bu çok kısıtlı kalır. Çünkü en yüksek, en çeşitli ve en kalıcı hazlar, zihinsel hazlardır; gençliğimizde bu konuda ne denli çok yanılsak da bu hazlar zihinsel güce bağlıdırlar. Buradan, mutluluğumuzun ne olduğumuza, bireyselliğimize ne denli bağlı olduğu anlaşılıyor; oysa bu konuda çoğu kez akla gelen, yalnızca yazgımız, neye sahip olduğumuz ya da neyi temsil ettiğimizdir.
Zamanımın büyük bir bölümünü başka terapistlere süpervizyon ve eğitim vererek geçiriyorum. Danışanlarının içinde ne varsa dökmesini, en derin meselelerini masaya yatırmasını, esnemesini, risk almasını beklerken kendileri bunu yapmayan terapistler görmek beni hayrete düşürüyor. Sanırım bazı terapistler terapinin ve sürekli gelişimin kendileri için değil, başkaları için olduğuna inanıyorlar.
Reklam
O güne dek yapılan girişimler içerisinde, en ciddi ve teknik açıdan en ileri seviyede olan çalışma, Müşir Rauf Paşa tarafından 1899'da yapıldı. Kendisi, Uzunköprü'deki çiftliğinde şeker pancarı yetiştirmek için çeşitli denemeler yaptı ve yetiştirdiği pancarları Avrupa'da inceletti. Sonuçların olumlu çıkması üzerine, Trakya'da şeker fabrikası kurmaya karar verdi. Rauf Paşa, bu amaçla Aziz Bey'i, pancar tarımı ve pancardan şeker üretimi gibi bilgiler hakkında eğitim almak üzere Avrupa'ya gönderdi. Diğer taraftan da hükümetten gerekli imtiyazları alarak, yabancı firmalarla temasa geçti. Fakat bu girişim de Mehmed Rauf Paşa'nın ölümü nedeniyle yarım kaldı.
Sayfa 13 - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okuyor
gerçek şeylerin zihne doğrudan girmesi, önceden var olan fikirlerin üzerine attığı örtüden arınmış olarak anlamına geliyordu.
Sayfa 271Kitabı okudu
Bayrak Edebiyatı Üzerine ;(!)
Bayrak dokunulmazının, hangi yolsuzlukları, hangi şiddeti, hangi suçları nasıl bir başka dokunulmaza çevirdiğini; ülkenin borç batağının, açık pazara çevrilmesinin, eğitim ve sağlıkta­ ki düzeyinin, hukuk boşluklarının, hak ihlallerinin, bayrakla nasıl sarılıp sarmalanarak sorgulanamaz hale getirildiğini bi­liyorum. Tarihinde on altı bayrak olan
1826’da yeniçerilerin ortadan kaldırılması üzerine kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye'nin gerçekten modern bir ordu olduğunu söylemek güçtür. Bir kere kapıkulu askerlerinden olan topçu ve cebeciler bırakılmıştı. Eski yeniçeri subayları şimdi yeni kurulan ordunun komuta kademelerindeydiler. Buna karşılık eski reform denemelerinden kalan askeri eğitim kurumları halen ayaktaydılar. III. Selim devrinde kurulan Kara Harp Okulu (Mühendishane-i Berr-i Hümayun) Avusturya örneğine göre düzenlenmişti. Eğitim için bu nedenle Almanca, Fransızca gibi dillerin öğrenilmesi ve Avrupalı öğretmenlerin getirilmesi zorunluydu, II. Mahmud bu konuda isteksiz ve ürkekti Müslüman öğretmen getirtmek için Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’ya başvurdu. Aldığı cevapta, "Müslümanların arasında henüz modern askerlik ve fenden anlayan olmadığı" bildiriliyordu. Sultan Mahmud'un istediği nitelikte hem Müslüman hem de Avrupa savaş tekniğini bilen kadrolar ülkeye geldi, ama onun ölümünden on sene sonra... 1848 Devrimi'nden sonra Osmanlılara sığınan ve Müslüman olan Macar ve Polonyalı mültecileri kastediyoruz.
Reklam
Eğitim, bir çocuğa Özel yeteneklerini.n farkına varması için yardım etmektir. Eğitimin zıddı yönlendirmedir. Yönlendirme özel yeteneklerin geliştirilmesine önem vermez. İyi ya da kötünün çocuklar için büyükler tarafından düşünülüp saptanıldığı savı üzerine temellendirilmiştir. (Eğitim; öncülük etmek, gizli gücü açığa çıkarmak anlamlarına gelir)
Sayfa 148Kitabı okudu
30 Mart 1431 Pazar günü Edirne'de dünyaya gelen II. Mehmet, çocukluğundan itibaren devrin ileri gelen alimlerinden eğitim aldı. Devlet idaresini öğrenmesi amacıyla Manisa'ya vali olarak gönderildi. On iki yaşında babası Sultan II. Murat tarafından tahta çıkarıldı. Bu genç padişahın tecrübesizliğinden yararlanmak isteyen dönemin Avrupa devletleri bir haçlı ordusu kurarak bölgedeki Türk hâkimiyetini sona erdirmek için yola çıktılar. Durumun ciddiyeti üzerine vezirleriyle görüşen genç padişah, babası II. Murat'ı yeniden tahtı devralması için Edirne'ye davet eder. Babası bu davet üzerine oğluna şu haberi gönderir: "Bizim tahtı oğlumuza bırakmaktan maksadımız, yorucu geçen ömrümüzün son yıllarını rahat ve huzur ile yaşayıp ibadetlerimizi yapmaktı. Saltanat kimde ise din ve devleti savunmak da onun görevidir." Sultan II. Mehmet bu haber üzerine babasına şu cevabı yazar: "Saltanat senin ise, düşmanlar topraklarımızı alarak ilerlemektedir. Osmanlı Devleti ve İslam dünyası tehlikededir. Eğer saltanat benim ise, ordunun başına geçmeniz için fermanım vardır. Göreviniz ihtar olunur!" Bunun üzerine Edirne'ye gelen II. Murat ordusuyla Varna'ya hareket eder ve 1444 yılında büyük bir zafer kazanarak Osmanlı'nın bölgedeki gücünü perçinler.
Elma YayıneviKitabı okudu
Nur risaleleri'nin kaynağı
Nurşin'de bir müddet kaldıktan sonra Hizan'a döndü. Sonra medrese hayatını terkederek pederinin yanına geldi ve bahara kadar evde kaldı. O sırada şöyle bir rüya görür: Kıyamet kopmuş, kâinat yeniden dirilmiş. Molla Said, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı nasıl ziyaret edebileceğini düşünür. Nihayet sırat köprü sünün başına gidip durmak
Sayfa 31 - Süleymaniye vakfıKitabı okuyor
Ptolemaios, Coğrafyacı ve Astronom
Yunanlı-Mısırlı astronom ve coğrafyacı Ptolemaios (MÖ 100-170), Dünya merkezli bir evren modeli geliştirdi. Ptolemik sistem olarak adlandırılan bu sistem, on altıncı yüzyılda Nikolas Kopernik'in sistemiyle yer değiştirene kadar doğru kabul edildi. Ptolemaios MÖ 150'de, Planetary Hypotheses [Gezegen Hipotezleri] ve Almagest kitaplarında gezegenlerin, kendisi daha büyük bir dairede hareket eden Dünya'nın etrafında, küçük bir daire döndüğü ve 1 dereceye kadar gezegenlerin konumlarını tahmin edebilen modelini önerdi. Ptolemaios sekiz ciltlik Coğrafya Rehberi ile de tanınır. Bu eser, çağdaşları tarafından anlaşılan bir dünya haritası ve sekiz bin yerin ayrıntılı enlem ve boylam listesini içerdiğinden tarihçiler için son derece değerlidir. Ptolemaios bu çalışmayı MÖ 100 civarında yaşayan Sütlü Marinus'un haritalarına dayandırdı. Ptolemaios'un İskenderiye'de eğitim görmesi ve optik ile astroloji üzerine kitaplar yazması dışında hayatına dair çok az şey biliyoruz.
Sayfa 192 - Kronik KitapKitabı okudu
Reklam
Öklid ve Geometri
Yunan matematikçi Öklid (MÖ 323-285) büyük ölçüde geometriye odaklanan on üç kitaplık bir matematik şaheseri olan Elementler'i yazdı: Şekillerin, uzamın, nokta ve çizgilerin üzerine bir çalışma. Öklid MÖ 300 civarında, İskenderiye'de I.Ptolemaios Soter egemenliğinde eğitim verdi ve muhtemelen matematik okulu kurdu. Onun geometrisi iki bin yıldan fazla bir süredir kullanımda ve günümüzde de öğretiliyor. Ptolemaios, Elementler kitabını çalışmak yerine öğrenmenin daha kolay bir yolu olup olmadığını sorduğunda Öklid geometriye giden bir "kral yolu" olmadığına dair meşhur cevabını vermişti. Kitap "Herhangi iki nokta tek bir çizgi parçasıyla birleştirilebilir," gibi temel önermelerden geometrik ilkeler türetmeyi amaçladı. İlk kitabı Sisamlı Pisagor'a atfedilen Pisagor teoreminin bir kanıtını içerir.
Sayfa 186 - Kronik KitapKitabı okudu
Sözde Yahudilere duyduğum nefret nedeniyle beni kınayan en ilginç mektuplardan biri. ... "Günlüğünüzün" neredeyse her sayısında fışkıran bu "Jid" nefretiniz nereden geliyor? Genelde sömürücü yanına değil de, doğrudan Jid'e karşı isyan içinde olmanızın nedenini öğrenmek istiyorum, halkımızın boş inançlarına, önyargılarına
Sayfa 732 - 733, 734 Yapı Kredi Yayınları
Öğretmenlerin mesleklerinin en iyi yönü verdikleri dersler değildir.
Çalışarak neler yapılabileceğinin somut, elle dokunulabilen ve saygı duyulan canlı örneği öğretmendir. Konuşmalar yapar, cesaret verir, itiraflarda bulunur, yöntemleri üzerine yarı sır verir ve en önemlisi örnek teşkil eder.
Sayfa 221Kitabı okudu
Eren Aymaz, 23 yaşında olmasına rağmen çok büyük işler başarmış bir isimdi. Sadece on yaşındayken babasının restaurantında çalışır babasına yardım ederdi. Okuldan arta kalan tüm zamanlarını babasını restaurantı için çalışarak geçirirdi. Kasada dururdu, servis yapardı ve gerekirse mutfağa bile girerdi. On beş yaşına geldiğinde mutfaktaki yetenekleri babası tarafından keşfedilince restaurantın aşçısından eğitim almaya başladı. Bir sonraki yıl ise bir yemek kursuna gitmeye başlayıp sertifika üzerine sertifika ald. Üniversiteye başladığında okumak istediği bölüm netti. Bir yandan gastronomi okurken bir yandan babasının restaurantının aşçılık işini tamamen eline almış gibiydi. Eren üniversite son sınıftayken anne ve babası meyve ve sebze yetiştiriciliği yapmak için Seferihisar'a taşınınca restaurantın tüm sorumluluğu ona kalmış oldu.
Bu bir altın çağdı: burjuvazinin içinde doğan, eği­tim gören, yetişen “filozoflar” onun da onayıyla burju­va ideolojisini ortaya çıkartmak için uğraşıyorlardı.
Resim