İnsanin kaderine öldürene kadar tecavüz etmeyi istediği gün, o kaçış fikrinin bir kara delik gibi zihnine gelip yerleştiği gündür. Yoksul olduğu için bilgiye ulaşamayanlardan, hayatı ve insanlığı sorgulayamanlardan, en yüksek eğitim olanaklarının sunulduğu, delirmek için yeterli tüm malzemeye sahip çocuklara kadar bütün hayat tarzlarında kaçış, rahatsız ama çekici bir yere sahiptir. Üzerinde fazla oturulamayan sert bir koltuk gibi. Anarşist yazarların okunması gerekmez yaşanan yerden kaçma fikrinin olması için. Paranın olup olmaması, bir kentte ya da kasabada yaşanması hiçbir şeyi değiştirmez. Bir insan ya gitmek ister ya da kalmak. Gidenler üzüntüyü çarşaf yapıp üzerine yatar ve o çarşafın üzerinde bin bir zevk içinde hayatla sevişir. Kalanlarsa vasat hayatlarını, bir ürünün taban ve tavan fiyatlarına benzeyen taban ve tavan duygular içinde yaşayarak yerleşik düzenin sokak lambaları haline gelir.
"Doğan Hasol bize hep 'Kötü binada iyi insan yetişmez."derdi. Çarpık şehirden de düzgün insan çıkmaz. Hepimizin sevdiği bir futbolcu, politikacı, sinemacı veya müzisyen var. Fakat her birimiz yaşayan bir mimar benimsiyor muyuz? Romalı Mimar Vitrivius, 2000 yıl önce yazdı: 'Bir binanın üç özelliği olmalı: Sağlamlık, kullanışlılık,
annelik üzerine yazılmış ve her annenin yaşadığı sorunlara eğlenceli bir bakış açısı..ama çoğu da doğru..mükemmel annelik mi? kaliteli annelik mi? diye sorgulayıp kitabın sonunda kendi cevabınızı kendiniz buluyorsunuz..
"Şefkatli ve uyanık ana...sana sesleniyorum...herkesin gittiği yoldan gitmemek gerektiğini bilenve yetişmekte olan fidanı insanların düşüncelerinin olası darbelerinden korumayı bilen sana sesleniyorum...Taze fidanı sula,yetiştir,ölmesin;vereceği meyveler günün birinde ağzına tat verecektir.Çocuğunun ruhunun çevresine bir an önce bir duvar ör;başkası çevresini gösterebilir onun ama sınırını sadece sen çizmelisin." J.J.Rousseau (Emıle ya da Eğitim Üzerine)
ÖLÜMÜ BEKLERKEN
Sanırım yaşlandığımdan olsa gerek, eskisi kadar ilgimi çekmiyor çamurunda oynadığım topraklar. Dibine uzanıp da yapraklarının arasında hayallere daldığım elma ağacıyla, aramıza bir soğukluk girmiş. Nedendir bilmem en derine saklanmış anılar, kapının asma kilidini açmaya başlamamla gün yüzüne çıkmaya başladı. Sanki belleğimin
Farkında mısınız ayağımızın altındaki zemin her gün biraz daha kayıyor. Tutunmak için sarıldıklarımız bir bir elimizde kalıyor.
(Ahmet AYDOĞAN - sunuş)